Sinelerde gizli gizli odalar yapmış, keyfi yerinde bir yalnızlığın ortasında coştukça coşan şımarık bir çocuktu. Sesi çok çıkan bir kalabalığın insanı bunaltan atmosferiyle her gün iç içe olmak, onun istemediği bir samimiyetti. Kendisine çok yatırım yapmıştı aslında, haddinden fazla olan mütevaziliği tıpkı bir gürültü gibi görünmez ve duyulmaz yapmıştı onu. Mütevazilik kendinden bağımsızlaşmış ve silik bir gölge haline getirmişti onu. Yalnızlık ve kalabalığın içinde savrulan bir Adem, hikayesine haksızlık etmemeliydi oysa...
Sadakat, zamana ve mesafeye meydan okuyan en güçlü duygulardan biridir. İnsan hayatında, sadakat yalnızca bir bağlılık değil, aynı zamanda bekleyişin ve kavuşmanın umudunu taşıyan bir köprüdür.
Sadakat, sadece bir insana duyulan bağlılıkla sınırlı değildir; bir ideale, bir hayale, bir yere ya da bir sevgiye sadık kalmak da mümkündür. Bazen yıllarca süren bir bekleyişin sonunda, bazen de hiç gerçekleşmeyecek bir kavuşmanın hayaliyle yaşar insan. Ama sadakat, kavuşmanın garantisi olmasa da, insanın içindeki umudu canlı tutan en büyük güçtür.
Kavuşmak ise sadakatin ödülü gibidir. Beklenenin, özlenenin, uğruna sabredilenin bir gün gerçeğe dönüşmesi… Ancak her kavuşma mutlak bir huzur getirmez. Kimi zaman, yıllarca beklediğimiz birine kavuştuğumuzda, artık eskisi gibi olmadığımızı fark ederiz. Zaman değiştirir, hayat değiştirir, biz değişiriz. Ama yine de, sadakatle beklediğimiz bir şeye kavuştuğumuzda içimizde derin bir huzur hissederiz. Belki de mesele, sadece kavuşmak değildir. Asıl önemli olan, bekleyişin kendisidir. İnsan, sadık kaldığı şey uğruna sabrederken güçlenir, büyür ve olgunlaşır. Sadakat, her zaman bir kavuşmayı garanti etmese de, insanı daha anlamlı kılar.
Bazen kavuşmak mümkündür, bazen de değildir. Ama sadakat gösterdiğimiz her şey, ruhumuzda iz bırakır. Ve belki de en güzel kavuşmalar, bir ömür boyu süren sadakatin ardından gelenlerdir. Şu günlerde sadakat deyince Yaren leylek akla geliyor. Kavuşmak denilince de Âdem amca. Aynı türde olmayan iki canlının dostluğu, yoldaşlığı içimizi sıcacık yapıyor. Bekleyen de memnun halinden, beklenen de. Yer, mekan, zaman da belli. Şüphe duyulmaksızın sevmek ve sevilmek garanti. Hal böyle olunca istemediği o gürültülü samimiyetlerin mükafatını almış gibi görünüyor Adem amca. Ve o küçük sandal, iki canlının sessiz samimiyetiyle her yıl yenilenerek şahit oluyor bu eşsiz huzura.
Dilerim herkesin bekleyeni ve bekleneni vuslata ersin. Vesselam..