Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Merve NAVRUZ
Köşe Yazarı
Merve NAVRUZ
 

TABUTTAN OTEL

Bir sokak vardı seneler önce geçtiğim. Bir yol vardı seke seke yürüdüğüm. Arnavut kaldırımı taşlarının arasına minik ayaklarımı sıkıştırmadan yürümeyi başarı saydığım yaşım vardı. Taş duvarlarına küçük büyük onlarca yazı yazılmış, çizilmiş ama yıpranmamıştı o yolun. “Ne zaman silinir acaba bu yazılar?” diye düşündüğüm vakitlerin hiç geçmeyeceğini, hep çocuk kalacağımı sandığım yıllar vardı. Üstünde ince bir eşofman takımıyla yürüyen çocuk, başka bir vakit ne giyerek dönecekti bu yoldan? Hızlı adımlarla yürümeyi severdi, aceleci ve zaman kavramını henüz bilmeyen halleri ile yürüdü hep. Yavaşlamayı bilmezdi, bilmedi ve hep öyle ilerledi. Yetişmek, koşmak demekti. Ve henüz “ yarışı yavaşlar kazanır” kitabını okumamıştı. Kitap… Oturduğu ve dirsek çürüttüğü okul sıralarında iyi ve değerli ne varsa öğrenmeye çalıştı. Bilgi, işe yarayan her şeydi, o da ayırt etmeden ne varsa öğrenmeye gayret etti. Kitaplar çok güzeldi, hele ki yeniyse. Kokusu, tertemiz oluşu ve yeni olması onu mutlu ediyordu. Bu sefer acele etmek istemedi, kitap hiç eskimesin diye verilen ödevleri bile boş bir dosya kâğıdına yapmayı düşündü kimi zaman. Tabi bu pek mümkün olmadı, yazıp çizdiği şeylerin kitabı kirletmediğini tam tersine değer kattığını ve şahsileştirdiğini öğrendi. Bu sefer de yaza, çize, çöze onlarca kitap bitirdi. Biten kitaplardı, çocuğun zihnindeki kitap hala vardı. Seneler geçerken aceleci ve hızlı mizacıyla bir itfaiye eri oldu çocuk. Mesleğiyle bütünleştiğini düşünüyor, insanların faydasına ve kahramanca müdahalelerde bulunmak ona haz veriyordu. Yine bir gün bir ihbar geldi, koca bir yangın acil ve acele ile onu bekliyordu. Olay yerine varana kadar ihbar ve bilgiler artıyor, olayın vahameti her halinden belli oluyordu. Acil ve acele ile varlıkları yerin önüne gelince durup bir baktı şöyle. Bir an bile durmaksızın saatler ve hatta günlerce müdahale ettikleri devasa bina işleri bitmişti, yangın sönmüş, tehlike geçmişti ve fakat 78 kişi vefat etmiş, koca bina onlara tabut olmuştu. Adımlar koşarcasınaydı, acele de etmişti ama yetişememişti. Çocukken olduğu gibi koşmamış mıydı yoksa, kendisi yüzünden mi olmuştu, kurtaracağı canların yerine ölü bedenlerini görmüştü. Üzgün, mahcup ve suçlu hissediyordu fakat suçlu olan o değildi. Bu ülkede maalesef her şey enflasyon kurbanıydı ve her şey çok pahalıydı, insan hayatı hariç. Çok ucuzdu can, çok da önem verilmiyordu. Bunu senelerdir defa kez yaşanan afetlerdeki can kayıplarından anlayabiliyorduk. Çürük binalar, kuralsızlık, adaletin olmayışı can hırsızlarını harekete geçirmişti. Ve yine gülen yüzlerin yerine gözyaşları, kahkahaların yerine feryat gelmişti. Bir yangın merdiveni bile olmayan yüzlerce kişilik otel, bir çıra gibi yanarak kül olmuştu. Tabuttan bir oteli ilk defa görmüştü bu gözler. Şimdi yine bir sokak var, bugün her gün geçip yürüdüğü büyük çocuğun. Aynı sokak, aynı yer ama her şey farklı onun için. Seke seke değil sakinlikle yürüyor artık, ayakları küçük olmadığı için Arnavut kaldırımı taşlarında yürümek bir başarı değil. Taş duvarlar ve yazılar öylece duruyor ama duvarlar oldukça yıpranmış. Artık adı çocuk değil, büyüdü ve üzerinde oldukça kalın bir palto var endişenin üşüttüğü bedenini ısıtan. Ve bu yoldan, kafasında yünden bir şapkası, elinde bastonu, kalın paltosu ile ağır ağır yürüyordu, tekrar dönmemek üzere. Vesselam…
Ekleme Tarihi: 24 Ocak 2025 - Cuma

TABUTTAN OTEL

Bir sokak vardı seneler önce geçtiğim. Bir yol vardı seke seke yürüdüğüm. Arnavut kaldırımı taşlarının arasına minik ayaklarımı sıkıştırmadan yürümeyi başarı saydığım yaşım vardı. Taş duvarlarına küçük büyük onlarca yazı yazılmış, çizilmiş ama yıpranmamıştı o yolun. “Ne zaman silinir acaba bu yazılar?” diye düşündüğüm vakitlerin hiç geçmeyeceğini, hep çocuk kalacağımı sandığım yıllar vardı. Üstünde ince bir eşofman takımıyla yürüyen çocuk, başka bir vakit ne giyerek dönecekti bu yoldan?

Hızlı adımlarla yürümeyi severdi, aceleci ve zaman kavramını henüz bilmeyen halleri ile yürüdü hep. Yavaşlamayı bilmezdi, bilmedi ve hep öyle ilerledi. Yetişmek, koşmak demekti. Ve henüz “ yarışı yavaşlar kazanır” kitabını okumamıştı.

Kitap…

Oturduğu ve dirsek çürüttüğü okul sıralarında iyi ve değerli ne varsa öğrenmeye çalıştı. Bilgi, işe yarayan her şeydi, o da ayırt etmeden ne varsa öğrenmeye gayret etti. Kitaplar çok güzeldi, hele ki yeniyse. Kokusu, tertemiz oluşu ve yeni olması onu mutlu ediyordu. Bu sefer acele etmek istemedi, kitap hiç eskimesin diye verilen ödevleri bile boş bir dosya kâğıdına yapmayı düşündü kimi zaman. Tabi bu pek mümkün olmadı, yazıp çizdiği şeylerin kitabı kirletmediğini tam tersine değer kattığını ve şahsileştirdiğini öğrendi. Bu sefer de yaza, çize, çöze onlarca kitap bitirdi. Biten kitaplardı, çocuğun zihnindeki kitap hala vardı.

Seneler geçerken aceleci ve hızlı mizacıyla bir itfaiye eri oldu çocuk. Mesleğiyle bütünleştiğini düşünüyor, insanların faydasına ve kahramanca müdahalelerde bulunmak ona haz veriyordu. Yine bir gün bir ihbar geldi, koca bir yangın acil ve acele ile onu bekliyordu. Olay yerine varana kadar ihbar ve bilgiler artıyor, olayın vahameti her halinden belli oluyordu. Acil ve acele ile varlıkları yerin önüne gelince durup bir baktı şöyle. Bir an bile durmaksızın saatler ve hatta günlerce müdahale ettikleri devasa bina işleri bitmişti, yangın sönmüş, tehlike geçmişti ve fakat 78 kişi vefat etmiş, koca bina onlara tabut olmuştu. Adımlar koşarcasınaydı, acele de etmişti ama yetişememişti. Çocukken olduğu gibi koşmamış mıydı yoksa, kendisi yüzünden mi olmuştu, kurtaracağı canların yerine ölü bedenlerini görmüştü. Üzgün, mahcup ve suçlu hissediyordu fakat suçlu olan o değildi.

Bu ülkede maalesef her şey enflasyon kurbanıydı ve her şey çok pahalıydı, insan hayatı hariç. Çok ucuzdu can, çok da önem verilmiyordu. Bunu senelerdir defa kez yaşanan afetlerdeki can kayıplarından anlayabiliyorduk. Çürük binalar, kuralsızlık, adaletin olmayışı can hırsızlarını harekete geçirmişti. Ve yine gülen yüzlerin yerine gözyaşları, kahkahaların yerine feryat gelmişti. Bir yangın merdiveni bile olmayan yüzlerce kişilik otel, bir çıra gibi yanarak kül olmuştu. Tabuttan bir oteli ilk defa görmüştü bu gözler.

Şimdi yine bir sokak var, bugün her gün geçip yürüdüğü büyük çocuğun. Aynı sokak, aynı yer ama her şey farklı onun için. Seke seke değil sakinlikle yürüyor artık, ayakları küçük olmadığı için Arnavut kaldırımı taşlarında yürümek bir başarı değil. Taş duvarlar ve yazılar öylece duruyor ama duvarlar oldukça yıpranmış. Artık adı çocuk değil, büyüdü ve üzerinde oldukça kalın bir palto var endişenin üşüttüğü bedenini ısıtan. Ve bu yoldan, kafasında yünden bir şapkası, elinde bastonu, kalın paltosu ile ağır ağır yürüyordu, tekrar dönmemek üzere.

Vesselam…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Ada
(29.01.2025 01:35 - #438)
Ölmüşüz kimin umrunda
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)

Diğer Yazıları

30
Ocak
24
Ocak
15
Ocak
02
Ocak
19
Aralık
05
Aralık
21
Kasım
15
Kasım
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.