Alemin kalbini ararken, kalbimizdeki alemi tanımayı hiç düşünmedik biz. Sessiz sedasız dolaşmak isterken alemde, alemi rahatsız etmeyecek kadar sessiz olamadık. Mutmain olabileceğimiz tek bir şey bile yok, her şey sadece anlık mutlu eder çünkü bizi. Bize verilen her şey ile ilgili, hakkımız olduğunu düşünerek bazen şükretmeyi bile unuturuz biz. Elest bezm'inde verdiği sözleri unutan biz, cennetten niçin kovulduğunu unutan biz, hep ama hep unutan biz...
Şems, musikinin Allah'ı zikretmek için oluşmuş bir ritim olduğunu düşünmüş hep. Bu sebeple alemin bir musikisi olduğunu savunmuş, her şey kendi fıtratına uygun bir hal ile zikreder Rabbini, demiş. Gerçek bu ya, ritim ile bir musiki yakalamak gerekiyorsa Rabbimizi anmak için, her canlı da kendi fıtratına uygun bir zikir ile anmalı ise Rabbini, öyleyse bende kalemimin ritmi ile anmayı istiyorum O'nu. Kalemle tuttuğum ritim, ilk önce O'nu anlatmam için verildi bence bana ve benim gibi tüm yazarlara. Nasıl bir ritim tutarım, en doğru musiki ile nasıl bir kelam ederim diye düşündükçe, en çok ve daha çok O'nu yazmak geliyor içimden. Yazdıkça bitip tükenmeyecek tek şey, O. Bitip tükenmeyen, bizlere derya deniz...
Bu acemi ritimden nasıl bir musiki çıkar bilmiyorum. Hiç de bilmedim, düşünmedim. Yazdım ama nasıl, güzel mi diye hiç sorgulamadım. Sadece yazacağım konu hakkında derinleşme açısından, iç muhasebemi sıkı yaptım. Bu benim sesimdi ve sesim güzel çıkmalıydı. Bu musiki her duyana, her görene ve okuyana günün sonunda Allah'ı anımsatmalıydı.
Bak göğe Merve..!
Yağıyor o çok sevdiğin yağmur, sakladığı o mis kokusunu çıkarsın diye vuruyor damlalar toprağa. Vurdukça çıkan koku ve ses yağmurun ritmi, yazıyor En Güzele musikisini. Ve Rabbin öğretiyor sana, nasıl sevmelisin kendisini. Her şey için yeni bir yarın var. Ve nice yarınlara, nice ritimlerin sığar..