"İçinde bulunduğu hali karanlık görmeyen hiç ışık aramaz" diye bir cümle okudum geçen gün. Bir düşünür, karanlığın içindeki hikmetleri bir süre anlatmış ve en sonuna da bu sözü iliştirmişti.
Okudum, aldım kabul ettim, düşündüm, içselleştirdim ve bu hafta bu söz üzerine tefekkür edip, sizlerle birlikte düşünelim istedim. Öyleyse karanlığa hoş geldiniz...
Balkonumdaki masa üstü çiçeğimin adı "buz çiçeği." Kim, neden bu ismi vermiş bilmiyorum ama huyunu mizacını çok iyi biliyorum. Yeşil bir sarmaşık edası ile boy verirken, uçlarında oluşan minik pembe çiçekleri ile de göze hitap ediyor. Gündüz açan pembe çiçekleri, gece kapanıyor ve sadece nokta büyüklüğü gibi bir pembelik kalıyor her çiçeğin olduğu yerde. Gece bu çiçeği gören sıradan bir sarmaşık bile sanabilir, hatta fark etmeyebilir de. Çünkü; gece öylesine sıradan ve öylesine bir yeşillik. Ama gündüz öyle mi? Açtıkça pembe yanaklı gül cemali, minik bir cimcimeyi sever gibi hoşuna gidiyor insanın. Yani gece görene çiçek değilken, gündüz görene çiçek olması, bu çiçeğe çiçek değil deme hakkını verir mi bize? Ya da gece gören farklı tasvir ederken, gündüz görenin betimlemesi bambaşka olunca, "aynı şeyi nasıl olur da farklı görürler" deme hakkına sahip olabilir miyiz?
İkisi de doğru, ikisi de has gerçek, ikisi de tam yerinde tasvir. Yanlış olan, dinleyen insanlardaki kötü zan. Araştırmadan, düşünmeden duyar duymaz yapılan kötü zan. Ve en başta söylediğim söz gibi, içinde bulunduğu hali karanlık görünce, açmak için ışık arayan, ışığını bulunca da açan bir akli selim. Karanlığı ona fark ettirip, ışık aramasını öğretene sonsuz hamd olsun. Sonsuz kere Subhanallah...
İnsan da böyle olmalı hâlbuki. Adı buz çiçeği olmasa da Ahmet, Ayşe, Ali... İçinde bulunduğu hal nedir diye iyi tasvir edebilmeli. Sadece bakmamalı, görmeli de. Gördükçe sorgulamalı. "Halim nedir, ben ne yapıyorum, ne taraftayım, hakikate göre ne taraftayım?" Hakikat, ölçüsü olmalı halinin. Karanlıkta mi, aydınlıkta mi ona göre belirleyebilmeli. Sonra kabullenmeli, ne hal üzere ise. Kabullenerek başlar tüm başlangıçlar, değişimler, güzellikler. Işığını ararken, ışık içinde olduğunu bile düşünsen, arayışın kemâl sıfatından dolayı, daha da aydınlığa varacaktır yolun. Öyle ya, gördün, anladın, kabul ettin, harekete geçtin. Daha ne olsun?
Ve Sen Ey İnsan.
Yenebildiğin her korku, zihnine taşıyabildiğin her arzu, kucaklayabildiğin her kusur, barışabildiğin her zaaf, kendini içinde bulup razı olduğun her duygusal çalkantı, seni iyileştirecek. Eğer sende buz çiçeği gibi, dallanıp budaklanmak, çiçeklenmek istiyorsan, kendi karanlık içine doğru kökler sal. Korkma, her biriyle yüzleş. Gölge istemiyorsan işte tam zamanı, gecenin gölgesi olmaz. Gölgeni de inkar etme ama, çiçek açtığını görmek için karanlık bir bedel ödesin seni gerçekten sevenler.