Merve NAVRUZ
Köşe Yazarı
Merve NAVRUZ
 

KADIN

Dünyanın var oluşundan bu yana süregelen yaşam içerisinde canlı, cansız birçok varlık, Allah tarafından mutlaka bir sebebe dayalı olarak yaratılmıştır. Dünya üzerinde insanın var olduğu günden beri, kadını veya erkeği öncelikli tutmaksızın ikisini de ayni anda, aynı dönemde göndermiştir dünyaya Yaradan. İki cins yaratmış ve insanoğlunu bu iki cinsten çoğaltmıştır. Gelişigüzel yaşamasınlar diye, kâinatın kural ve kaidelerini, yaşam sebeplerini bildirmek icin de kutsal kitapları ve gönderdiği peygamberleri rehber kılmıştır. Kutsal kitapların içeriğinde de peygamberlerin öğütlerinde de, iki cinsin birini diğerinden ustun gören bir öğreti yoktur. Hayatlarını yakinen bilip okuduğumuz peygamberlerin her birinin hayatına dokunan kadınlar olmuştur. Onları dünyaya getiren de bir kadın olduğu icin, aslında kadının kutsallığı daha da çoğalmıştır. Öyle ki, Âlemlerin biriciği Hz. Muhammed (a.s) dünya denen yolculuğu tamamlamaya yakın bir dönemde, son sözleri ve kalıcı mirası olarak gördüğü seslenişinde bile, kadınlara yer vermiş ve kıymetli görmüştür. Bir gün, bir ses yükseldi veda hutbesinden. "Kadınlar size Allah'ın emanetidir" dedi âlemlerin sultanı. Ve devam etti başka bir gün yine. "Allah sizden; kadınlara karşı iyi ve hayırlı olmanızı ister; çünkü onlar, sizin analarınız, kızlarınız veya teyzelerinizdir" diye tembihte bulundu. Yine bambaşka bir günün sabahı " Sizin en hayırlınız, eşine hayırlı olandır ve ben de eşime karşı sizin en hayırlınızım" diye ilave etti. Sözleri ve davranışları ile her seferinde kadınları yücelten ve kızı odaya girdiği zaman hürmet gösterip ayağa kalkan, gelmiş geçmiş tüm insanlık içinde tekti ve maalesef de tek olarak kaldı. Başka bir ses, Şems... Kimya Hatuna gösterdiği ihtimam ve incelik, son nefesine kadar devam etmiş, bunu da Kimya hatunun son nefesine kadar ona hissettirmiştir. O dönemde, filozoflar kadının tabiatını aşağılama temayülündedir. Bu inanış filozofların kuruntusudur tabi. Allah ise, kadına en büyük değeri verendir öyle ki dünyada hiçbir insana nasip olmayan "Kâbe-i Kabir" ismini kadına layık görmüştür. Şems, bu durumu şöyle anlatır; " Hz. İbrahim Kâbe'yi yaptırmış ama kabri Kâbe'de değildir. Hz. Muhammed Kâbe'yi putlardan temizlemiş ama kabri orada değildir. Tüm insanlık tarihinde sadece tek bir insan bu şerefe nail olmuştur. Bu bir kadın, bir köle: Hacer annemizdir. Allah bir tek insanı özel evinde, Kâbe'de defnedilmesi için seçmiştir. Bütün hacılar bu kabri tavaf eder. Bu, kadının makamının yüceltilmesidir." Şems'in tespitinden yola çıkarak dinimizin kadınları ne denli özgür kıldığına hayran olmamak mümkün değil. Günümüze daha yakın bir tarihe gelecek olursak, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk... Kadının her alanda aktif olabilmesi için, cinsiyet kökenli bir ayrımcılığı reddetmiş, seçme hakkı gibi büyük bir inkılabı hayatımıza ve kadınlarımıza hediye etmiştir. Kadının eğitim hakkını, ilim ve fen konularında eşit eğitim görmeleri gerektiğini savunmuş, bu dünyadaki her şeyin kadınların eseri olduğuna inanmıştır. Yukarıda saymış olduğum kıymetli şahsiyetlerin hangi birinde kadının aleyhinde en ufak bir adım attığını görebiliriz ki? Görmemiz mümkün olmadığı gibi, az bile ifade etmiş olabiliriz. Demek oluyor ki kadınlara değer vermek, yüce insanların kişilik özelliğinin bir parçasıdır. Peki biz, kimin ümmetiyiz? Âlim olarak bildiğimiz kimler var? Kimin çocuklarıyız? Kimin devamıyız? Nerede o çok övündüğümüz ecdadımızın öğretileri? Nerede kaldı, er olmanın ehemmiyeti? Söylesenize tüm bunlar nerede kaldı? Ben söyleyeyim. Kadını saçı uzun, akli kısa gördüğümüz günde kaldı. Eksik etek diye adlandırıp aşağıladığımız anda kaldı. Erkeğe bunlar yapılmaz ama kadına bir şey olmaz dediğimiz cehennemin dibinde kaldı. Sünnet düğünü adı altında cinsel organının övüldüğünü gören erkek çocuğunun bakışlarında kaldı. Namusun sadece kadın için olduğunu düşünen beyinsiz, boş kafataslarının içinde kaldı. Sevmeyi hayatına çökmekle eş değer gören, leş kalbinde kaldı. Hepsi bir yerlerde kaldı, tıpkı farklı yerlerde farklı şekillerde öldürülen kız kardeşlerim gibi. Kalmayan tek şey ise güvenimiz ve yaşama sevincimiz oldu.
Ekleme Tarihi: 08 Ekim 2024 - Salı

KADIN

Dünyanın var oluşundan bu yana süregelen yaşam içerisinde canlı, cansız birçok varlık, Allah tarafından mutlaka bir sebebe dayalı olarak yaratılmıştır. Dünya üzerinde insanın var olduğu günden beri, kadını veya erkeği öncelikli tutmaksızın ikisini de ayni anda, aynı dönemde göndermiştir dünyaya Yaradan. İki cins yaratmış ve insanoğlunu bu iki cinsten çoğaltmıştır. Gelişigüzel yaşamasınlar diye, kâinatın kural ve kaidelerini, yaşam sebeplerini bildirmek icin de kutsal kitapları ve gönderdiği peygamberleri rehber kılmıştır. Kutsal kitapların içeriğinde de peygamberlerin öğütlerinde de, iki cinsin birini diğerinden ustun gören bir öğreti yoktur. Hayatlarını yakinen bilip okuduğumuz peygamberlerin her birinin hayatına dokunan kadınlar olmuştur. Onları dünyaya getiren de bir kadın olduğu icin, aslında kadının kutsallığı daha da çoğalmıştır.

Öyle ki, Âlemlerin biriciği Hz. Muhammed (a.s) dünya denen yolculuğu tamamlamaya yakın bir dönemde, son sözleri ve kalıcı mirası olarak gördüğü seslenişinde bile, kadınlara yer vermiş ve kıymetli görmüştür. Bir gün, bir ses yükseldi veda hutbesinden. "Kadınlar size Allah'ın emanetidir" dedi âlemlerin sultanı. Ve devam etti başka bir gün yine. "Allah sizden; kadınlara karşı iyi ve hayırlı olmanızı ister; çünkü onlar, sizin analarınız, kızlarınız veya teyzelerinizdir" diye tembihte bulundu. Yine bambaşka bir günün sabahı " Sizin en hayırlınız, eşine hayırlı olandır ve ben de eşime karşı sizin en hayırlınızım" diye ilave etti. Sözleri ve davranışları ile her seferinde kadınları yücelten ve kızı odaya girdiği zaman hürmet gösterip ayağa kalkan, gelmiş geçmiş tüm insanlık içinde tekti ve maalesef de tek olarak kaldı.

Başka bir ses, Şems... Kimya Hatuna gösterdiği ihtimam ve incelik, son nefesine kadar devam etmiş, bunu da Kimya hatunun son nefesine kadar ona hissettirmiştir. O dönemde, filozoflar kadının tabiatını aşağılama temayülündedir. Bu inanış filozofların kuruntusudur tabi. Allah ise, kadına en büyük değeri verendir öyle ki dünyada hiçbir insana nasip olmayan "Kâbe-i Kabir" ismini kadına layık görmüştür. Şems, bu durumu şöyle anlatır; " Hz. İbrahim Kâbe'yi yaptırmış ama kabri Kâbe'de değildir. Hz. Muhammed Kâbe'yi putlardan temizlemiş ama kabri orada değildir. Tüm insanlık tarihinde sadece tek bir insan bu şerefe nail olmuştur. Bu bir kadın, bir köle: Hacer annemizdir. Allah bir tek insanı özel evinde, Kâbe'de defnedilmesi için seçmiştir. Bütün hacılar bu kabri tavaf eder. Bu, kadının makamının yüceltilmesidir." Şems'in tespitinden yola çıkarak dinimizin kadınları ne denli özgür kıldığına hayran olmamak mümkün değil.

Günümüze daha yakın bir tarihe gelecek olursak, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk... Kadının her alanda aktif olabilmesi için, cinsiyet kökenli bir ayrımcılığı reddetmiş, seçme hakkı gibi büyük bir inkılabı hayatımıza ve kadınlarımıza hediye etmiştir. Kadının eğitim hakkını, ilim ve fen konularında eşit eğitim görmeleri gerektiğini savunmuş, bu dünyadaki her şeyin kadınların eseri olduğuna inanmıştır. Yukarıda saymış olduğum kıymetli şahsiyetlerin hangi birinde kadının aleyhinde en ufak bir adım attığını görebiliriz ki? Görmemiz mümkün olmadığı gibi, az bile ifade etmiş olabiliriz. Demek oluyor ki kadınlara değer vermek, yüce insanların kişilik özelliğinin bir parçasıdır. Peki biz, kimin ümmetiyiz? Âlim olarak bildiğimiz kimler var? Kimin çocuklarıyız? Kimin devamıyız? Nerede o çok övündüğümüz ecdadımızın öğretileri? Nerede kaldı, er olmanın ehemmiyeti? Söylesenize tüm bunlar nerede kaldı?

Ben söyleyeyim. Kadını saçı uzun, akli kısa gördüğümüz günde kaldı. Eksik etek diye adlandırıp aşağıladığımız anda kaldı. Erkeğe bunlar yapılmaz ama kadına bir şey olmaz dediğimiz cehennemin dibinde kaldı. Sünnet düğünü adı altında cinsel organının övüldüğünü gören erkek çocuğunun bakışlarında kaldı. Namusun sadece kadın için olduğunu düşünen beyinsiz, boş kafataslarının içinde kaldı. Sevmeyi hayatına çökmekle eş değer gören, leş kalbinde kaldı. Hepsi bir yerlerde kaldı, tıpkı farklı yerlerde farklı şekillerde öldürülen kız kardeşlerim gibi. Kalmayan tek şey ise güvenimiz ve yaşama sevincimiz oldu.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

17
Ekim
08
Ekim
01
Ekim
17
Eylül
10
Eylül
27
Ağustos
20
Ağustos
13
Ağustos
06
Ağustos
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.