Kalbindeki kırıntılardan beslediği karıncaların, gözlerindeki ışıktan beslediği yıldızların ve bu ikisi arasındaki âlemde besleyecek varlık arayan insanın geldiği son nokta burası.
Ertesi... Hep daha fazlasını istemek ve üzerine koydukça çoğaldığını görmenin hazzı ile ertesi deriz biz. Avuçlarımız dolu olsa bile, midemizi doldurmanın telaşıyla yine ertesini isteriz biz. Ertesinin gelmesi gereken varlıkları bir türlü idrak edemez ve yerli yerine koyamayız biz.
Bir avuç tohumu savurduğumuz toprak bizden nasıl ertesini beklerse, bizde canlı cansız her şeyden ertesini bekleriz. Kısacası can kuşunun nefis heybesini bir türlü memnun edememiş ve sınıfta kalmış öğrencileriz biz.
Her şekilde aşırıya kaçmayı sevdik. Tatmin olup da durmamız gereken yerde, biz ikinci soluğumuzu almaya çalıştık. Eksiklerimizin ertesi geldi hep, fazlalık gördük artılarımızı. Artılar artmadı, ertesi gele gele yok olup gitti ertesi günlerde. Bir günah işlediysek eğer, ardından hemen iyi bir amel ile silmeye gayret etmedik onu, ertesiyle çoğalttık. Ertesinin geleceğini düşündüğümüz dünyada, sayılı olan günleri çok sandık. Çok diye diye günahlarımızı da yok saydık, ertesi günlerden birinde nasılsa ibadet eder, dua eder affettirirdik kendimizi. Fakat evdeki hesap çarsıya uymadi.
Ertesi olan şey dünya değil, ahiretti, bu sebeple af dilemek için o ertesi gün hiç gelmedi. Birini çok sevdiniz. Çok büyük bir aşk ve muhabbet ile bağlandınız. Kalbinizin en derinlerinde, kimsenin size fark ettirip hissettiremediği nüansları canlandırdığını düşündüğünüz bir sevgi oldu bu. Tabiki bu sizin gördüğünüz kadarıydı. Karşınızdaki kişide aslında olumlu hal ve tavırlardan çok olumsuz hal ve tavırlar vardı.
Huyu, karakteri, bakış açısı, yaşam tarzı baştan aşağı eksiklerle süslenmiş bir hediye paketi gibiydi bu insan. Gördünüz, fark ettiniz ama görmek istemediniz. Neden? Kalbinizin keşfi yapılmamış en derin hislerine can vermişti bu insan çünkü. Ya da siz öyle sanıyordunuz. Zamanla düzelir diye süslü bir bahane ile ertelediniz. Ben onu düzeltirim, değiştiririm diye de bir misyon edindiniz kendinize. Ertelediniz, onda gördüğünüz tüm yanlışları, güzeli ile değiştirme hayaliyle ertelediniz. Ertesi güzel olur diye diye ömrünüzün en güzel zamanlarını hiç ettiniz. Taa ki, aydınlanma yaşadığınız güne kadar. O gün, elinizde olanın koca bir boşluk olduğunu fark ettiğinizde, ertelediğiniz şeyin ertesinin olmadığını anlarsınız. Ertesi diye diye, vakit seneleri heba etmiştir, yanarsınız.
Ertesinin gelmesi gerektiğini sandığımız şeyleri bu veya buna benzer şekilde çoğaltabiliriz. Hayatın içinde gerçek bir hal ile yaşadığımız şeyler bunlardır çünkü. Bu sebeple, ertesinin var veya yok olduğunu düşündüğümüz şeylere karşı bakış açımızı değiştirmenin tam da zamanı artık.
Ömür denen sermaye, karşılığında dünyaları verseniz de geri alınamayacağına göre, değişmenin tam da zamanı. Şu âlemde Rabbimizin bizden istediği şeylerin dışında hiçbir şeyin, ertesi yok. Madde âleminde olan şeylerin hele hiç mi hiç ertesi yok. Sırat-ı müstakim üzere olmayan hiçbir şeyin de ertesi yok. Ertesi olmayanın da, Rabbimizin nazarında kıymeti yok. Ve işte tam bu sebeple ile Rabbin yok gördüğünü var etmeye çalışma. Yok, olanların içinde, yokluğa sevinen bir meczup da sen olma...
Vesselam…