Sonsuzluk kokan bu zifiri karanlığı üzerimden söküp alırken tan yeri, ne yerini alacak olan aydınlığın adını söyler,ne de rengini gösterir. Sır edası ile devam eden kısacık bir gün doğumu, yine içinde ne inciler saklar, ne incileri sır yapar asla bilinmez. Pembeye çalan tan yeri ağarıp, nazlı yüzünü göstermeye başladıkça anlar insan, beklenenden daha başka mükafatlara da sahip olacağını. Zira görünen yüz başka, yüze ev sahipliği yapan beden bambaşkadır.
Ve güneş... Bambaşka renklerin içinden çıkıp gelen bir gün ışığı olmanın yanında, bir çok mesajla doğar, yükselir ve batar. Doğuşu ve batışı aynı renk ve eda ile devam ederken, yükselişi ve kendini gösterişi bambaşka bir renkte, bambaşka bir görevdedir. Gün boyu o, geldiği ve gideceği yeri bilen bir derviş gibi, sadece kendinden vermeye odaklanmış ve kader çizgisinde fayda rolünü üstlenmiştir. Zaman kısıtlı, fakat icraate dökülmesi gereken görev sınırsızdır. Peki sen, Ey nefsim. Kendini âdeta dünyanın merkezi olarak görüyor iken, bir güneş edası ile güzergâhında ilerliyorken, neden sandığın kadar güneş değilsin? Seni ışığından eden, düz ve güzel düşüncelerden çıkarıp kabuslar görmen için uyutan ve her daldığın uykuda daha yüksekten düşmene sebep olan nedir? İçindeki zehir mi yoksa yüksekten düşüren bir el mi? Bu sözleri yazarken defa kez kırılan kalemime rağmen ona eşlik eden sardunya çiçeğim de "nasıl yazdın?" diyerek bakarken yüzüme, yaraları tanıdığımı söyleyerek susmalarını istedim. Fakat çiçek de kalem de yaralarımdan ziyade şems olmam gerektiğinin derdindelerdi. Bendeki sükûnetin sebebini bilmiyorlardı tabi, birbirimize düzgünce veda edememiştik oysa biz, mutlaka yeniden karşılaşacaktık. Bu sebeple güneş sessiz, ben sessizdim. Zaten soru soracak olsak da, kimse yoktu.
Dünya aleminde bir güneş edası ile yaşamak gerektiğini bizden isteyen sadece Rabbimizdir. O, biz güneş olmaya niyet ettiğimiz zaman, bize göğe çıkma gücü verendir, bizi gökte tutandır, parlatan ve ihtişam verendir, sevdiren ve beklenen yapandır, dokunduğumuz diyarlara aydınlık götürmemizi sağlayandır. Bizi sadece kendi kudreti ile, en sıfır noktasında yoktan var ettiğini göstermesinin adı gündoğumu olmuştur. Dünya alemine adım attırıp, verdiği soluksuz bir nefes ile özgür ve kâşif yapandır. Tüm bunları verirken sınır ve istikamet üzere yaşamak gerektiğini, güzergâhtan saparsak biz olmaktan çıkacağımızı anlatan, en doğru rotayı çizendir. Ve tüm başlangıçların bitiş hikayesinin de var olduğunu fakat her bitişin bir yok oluş olmadığını gösterendir. Doğru rota ile ilerlenildiği zaman, veda
edişimizin de doğuşumuz gibi hoş bir manzara oluşturacağını garanti etmiştir. Elhamdülillah... Şimdi vakit gece. Gece her şeye gebe. Gecenin sonunun getireceği başlangıca nasıl bir hikaye yazacağımızı biz belirleyeceğiz. En tepede olduğumuz vakit de, sıfır noktasındaki halimizi unutmayacağız. Unutmayacağız ki, bitişlerimizin sonu yok oluş olmasın..