“DİP” yapan, Derinlere İnen Pervane’yi
“KUYU”; Karanlık’tan Uzaklaştırarak Yaradan’ına Ulaştırırken,
“IŞIK” ;
“Işığın Şavkı Issızlıktaki Karanlık’tadır!” der.
…
Ne vakit Karanlıklar’da kalmış, Kuyu’lara atılmış gibi hissedersen kendini, başını kaldır ve bak Gökyüzüne…
Çatlaklardan sızan ışığı farket!
İnan kendi Öz’ünde yanan Kandil’e!
O sana darılmadı ve seni terketmedi!
Daima her yerde, HEP seninle,
Koy avcunu yüreğinin üstüne,
Ve Hisset O’nu! İçin içinde!
Şeffaf, billuri bir çerağ’da can atıyor!
Ve Seni, idrak ettiğinden de çok seviyor!
Sen yeterki; Nefs Bahçesine, Gönlün’ü Eken OL ki, Hasadın Aşk Olsun!
Çünkü; Karanlığa yansıyan Işığın Şavkı;
O Issızlık’taki Karanlığın içinden çıkmayı hak eden Şükufezar’ın üzerine düşer.
O Çiçek bahçesi misali, Nefesi miss gibi kokanlar,
Daima gücünü Gönlün’den alırlar da; Şaşmaz Eminlik’te kalırlar!
…
Ve Elbette meşakkatlidir;
Derinlere dalmakta, Dip yapmakta, Kuyu’lara atılmakta…
Ancak; O Issızlıkta, Yapayalnız da kalsa,
Tertemiz bir niyetle, samimiyetle Gönül verenlere nasip edilir,
Nur üstüne Nur yağarak, Karanlıklar’dan Aydınlıklar’a çıkmak!
Bu sebeple, Yanın bomboş, arkanda kimse yok sanma!
Evet, Bazen ıssızlığında karanlığın, yıkanırsın yağmurlarla,
Bazen de, yapayalnız bulursun kendini bir Kuyu’da…
İşte böyle zamanlarda,
Sen Yeter ki bir adım at!
Her gün bir adım daha yaklaşacaksın Işığa,
Yeter ki Cesaret Et! Vazgeçme! Pes Etme!
Ve Sakın Yolundan Dönme!
Işığını Söndürme!
…
Ve Hatırla!
Ey Derinlere İnen Pervane!
Karanlık’tan Uzaklaşmak Yaradan’a Ulaştırırken,
Karanlığa yansıyan Işığın Şavkı da;
O Issızlık’taki Karanlık’ın üzerine düşer.
Ve nasıl ki Ay’ın şavkı, Gündüz değil de,
Gece olunca karanlıkta vurursa denizin üstüne,
Sen de Hisset, O ıssızlıkta karanlığına vuran ışığın şavkını, yakamoz misali yıldızlarını…
Ve Şimdi Kaldır başını,
Gör her yerden sana göz kırpışlarını…