Mezarların bile sustuğu bir hayatın parkurunda koşmakta olan, yarış halindeki bedenleriz biz. Eskiden konuşan mezar taşları vardı. Kimdir, nedir, hikâyesini dile getirirdi. Canı gibi sevdiği dünyadan da, canından da olmuş bir hâl ile ebedi âlemin kapısına girizgâh yapan insanın son sözüydü mezar. Ve şu âlemde artık son sözünü söyleyemeyenler de var...
Hz. İbrahim'e son diye biçilen ateşin, sudan serin olduğu günden beri biliriz ki Rabbim istemezse ateş yakmaz. Hz. Yunus’un imtihan sandığı karanlıktan aydınlığa çıkışının, muhafaza edilmekten kurtulmaya açılan bir kapı olduğunu bildiğimizden beri biliriz ki deryalar imanı boğmaz. Hz. Yusuf’un kuyudan zindana, zindandan saraylara yükseliş yolculuğunu bildiğimizden beri de, biliriz ki Allah ile olan asla yarıda kalmaz. Dün ve bugün, 1948'den beri süregelen zaman içerisinde de bildik, gördük, yaşadık ve izledik ki zalimin zulmü bitmez. Bitmez ama Allah ile olanın sabrı ve mücadelesi de bitmez. Emanetlerini Rablerinden aldıklarına inanan bu insanlar, emanette emin olma mücadelesi veriyorlardı. Gül Nebi'den örnek alınmış bir huydu onlarınki ve Muhammed-ül Emin nişanesini Filistinde'de yaşatma arzusuyla sımsıkı sarılmışlardı topraklarına...
Şimdi ise...
Sen bir film sahnesi değilsin Ey Aksa..!
Sen bir kurgu değilsin Ey Rafah..!
Sen kötü bir kâbus değilsin Ey Filistin..!
Maalesef değilsin. Sen, bir şehadet hikâyesisin. Sen, kan kokan bir şehirsin. Senin annelerin cennet kokar, cennete verir tüm servetini. Dua çocukları yetiştirir toprağın, her hali ile şükreder Rabbine.
Bu kadar izleyiciye sahip ve imkânı en fazla olanların sadece "kınıyoruz" diyerek kulak arkası ettikleri bir mesele olmamalıydı bu.
Günlük hayatın getirdiği iyi veya kötü şeyleri yaşarken, bir yandan da gündemimizin değişmesine ve bu zulmün unutulmasına müsaade etmemeliyiz. Boykot, çok işe yarayan bir davranış şekli. Bedenen ve sözel olarak ifade etmek, anlatmak duyurmak da oldukça güzel. Dua etmek, "Müslümanın Müslümana ettiği duanın kabul olacağına" dair inancımızı taze tutmak öyle kıymetli ki. Gösteriler, grevler ve ifade özgürlüğümüzü kullanarak yaptığımız tüm eylemler de gerçek olduğu kadar sağlam. Fakat tüm bunlar yapıldı, yapılıyor ve yapılmaya devam edilecek Allah’ın izniyle. Bunlar süregelirken, yapılmayanı yapmak, farklı ve reel bir hamle yapmanın vakti geldi de geçiyor.
Ne yapmalı, hakikaten ne yapmalı?
Aylardır bunu düşünüyorum. Kendimce nacizane oluşturduğum fikirlerin, bir karınca sesi ettiğinin de farkındayım. Ama şunu da biliyorum ki, karıncalar cürmünün küçüklüğüne bakmaz, bir araya gelir iş yaparlar. Yani demem o ki, yapılanların dışında farklı fikirleri ve adımları topyekûn halde atabilirsek, belki bir şeyler daha değişebilir. Kim bilir?
Belki artık hiç yapılmamışları yapma vaktidir.