İnsanın, Ömür denilen, ilk nefes ile son nefes arasında geçen zamanı, onun en büyük sermayesidir ve nasıl harcadığından mutlaka sorguya çekilecektir.
Kimi insanların ömründen uzun idealleri vardır, kimileri de, aldığı nefesin dahi farkında olmadan, aynı kısır döngüler içerisinde, beyhude telaşelerle, ömür sermayesini harcamaktadır.
Hani bir söz vardır ya; “Küçük insanlar kişileri, vasat insanlar olayları, büyük insanlar ise fikirleri konuşur.” ( E.Roosevelt)
Ne kadar da haklı bir söz…
Etrafınıza şöyle bir dönüp bakın bakalım; Görülür ki; insan İdrak seviyesinin düşük olduğu zamanlarda hep başkalarını konuşur. Bütün derdi günü kişiler olur. Ahmet biter Mehmet başlar, Ayşe biter Fatma başlar derken gündemleri, sözleri, düşünceleri hep kişiler üzerinden olur.
Kimi zaman nefsine yenik düşerek, hırslanır, kıskanır, hep daha fazlasını ister, kimi zaman da “hep ben bir numara olmalıyım” diyerek benlik davasına düşer. Netice de, istekleri olmayınca ya öfkelenir, kavga çıkarır ya da küser, kahırlı sözlerle can acıtır…
Ve nefsinin oyunlarının esiri olan insan, tatminsizlik içerisinde ömrünü harcarken, huzurdan da yoksun kalır. Bazen hazmedemedikleri midesine vurur, hasta olur, bazen gece uykuları kaçar ve cehennemin yedi kapısından geçerken kendi ateşine odun taşır.
…
“Nefsinde olanı bilmeyen, Rabbini nasıl bilebilir?” sözü üzerine her insan, samimiyetle derinden tefekkür etmelidir.
Elbette cevaplar sonsuzluğunca ve sınırsız bir devinim içinde olacaktır. Lakin İnsanın kendini tanıması, kendi nefsinin içerde / arkaplanda nasıl çalıştığını idrak ederek, tüm çıplaklığıyla, (gerek aşırılıkları, gerek noksanlıklarıyla) yüzleşmesi çok önemlidir.
Ve nitekim Kuran’da Necm suresi 32. Ayet şöyle der;
“O Rabbiniz sizi yeryüzünden ilk defa yaratırken ve annelerinizin karnında henüz cenin halindeyken dahi, sizi en iyi bilendir. Onun için kendi nefsinizi kendiniz temize çıkarmayın, zira kendisinden sakınıp korunanları da en iyi bilen O dur. “
Ayeti ile de bildirildiği üzere, insan hemen nefsini temize çıkarmaya kendini haklı görmeye meyillidir. Lakin “Allah kalplerin özünü bilir” ayeti üzere, kişi etrafındaki herkesi kandırsa dahi, nefse düştüğü An’da Gönlü razı gelmez de, içten içe bir huzursuzluk duyar.
“Doğrusu, ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevkeder. Doğrusu Rabbim gafurdur, rahimdir” (Yusuf suresi 53. Ayet) ile de aynı konuya dikkat çekilir.
…
Kur’An insana, An’ı Dosdoğru KURması için bir yol gösterici, bir hatırlatıcıdır. Ve bu Ayetler üzerinden insana hatırlatılan da, insanın, kendini sürekli haklı çıkarmaya çalışan nefsine karşı uyanık olması, kendinde bir kusur görmeden sürekli dışarıda bir kusur arayan ve kendini hep temize çıkarmaya çalışan nefsinin farkına varmasıdır.
Çünkü insan ancak arınarak, nefsini safiyete erdirerek, “tertemiz bir kalp İle gelenler başka” ayetini yaşayan olabilir.
Yine kuranda Şems Suresi dokuzuncu ayet şöyle der;
“ Nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir.”
Demekki insanın kurtuluşa ermesi için öncelikle nefsini iyi tanıması, onun zayıf ve güçlü yanlarını görerek, dengeye getirmesi gerekir. Yine Hz. Muhammed’in savaşlar bitince “Küçük cihaddan büyük cihada döndük” anlamındaki hadis rivayeti de; asıl mücadelenin, nefsin olumsuz yönleri ile olduğunu anlatır. Ve meşakkatli arınma süreçleri “büyük cihad" olarak tanımlanır.
…
O halde “ Nefsini bilen, Rabbini Bilir” sözü üzere, her insan kendi nefsini toy bir çocuk olarak görüp, bir anne şefkati ile ona yaklaşmalı, Gönül’den samimiyetle, sabırla el uzatmalıdır. Çünkü yüce Mevla nefsinize zulm etmeyiniz der.
Mühim olan nefsin zararlı yanlarını, yani kötülüğe sevk eden aşırı isteklerini dengeye getirirken, her an şükürde kalarak, her zerre de onun sanatına ve yüceliğine şahit olmak üzere, iyiliğe güzelliğe dair nefsin olumlu yanlarını canlandırmaktır.
Şimdi içinize dönüp bir bakın;
SİZ NEFESLERİNİZİ NE’YE HARCIYORSUNUZ?