Hiç kimse bir başkasının neler yaşadığını bilemez…
Ne badireler atlattığını, ne yangınlardan geçtiğini, çocukluğunu, gençliğini kimse bilemez…
Bugün olduğu halinin, önceden yaşadığı hangi olayların, hangi coğrafyanın, kültürün, ailenin yani hangi yaşam koşullarının eseri olduğunu bilemez.
Bilemez lakin yargılamadan da durmaz.
…
Oysa yargıladığı yine kendisidir, özüdür.
Bir de şöyle bakmaya ne dersiniz?
Zumer Suresi 6. Ayette Allah “sizi tek bir nefisten yarattı”der. Yani tek bir Öz’den var olan insanoğlu, farklı yaşam planları İle aşikar olsa da bu alemde, Aslı’nda aynı Öz’ün sonsuz tecellilerinden başka nedir ki?
Aslolan, İnsanı en güzel şekilde yaratıp O’na Nur’undan yani Özünden üfleyen yaradanın, ayrı Gönül kaplarına emanet edilen damlalarını, Okyanusa dönüş yolculuğunda, Yek vücut olduğunu kavramaktır ve sonra hissetmektir O Bir’liği…
Örneğin bir patlıcanın, közlenmiş, kızartılmış, yoğurtlu, salçalı vb çeşit çeşit farklı sunumu ve lezzeti olsa da, dışardan bakınca, hepsi birbirinden farklı görünse de, tatları değişse de, özün de hepsi aynı değil midir?
Öyleyse ben onun yerinde olsam asla öyle yapmazdım derken emin misin? Tıpkı bu örnekte olduğu gibi sende aynı aşamalardan, aynı işlemlerden geçseydin, O’nunla aynı tat ve görünüşte olmayacak mıydın? Bu bakış açısıyla bakarsa insan, anlamaktan da öte, hisseder bir diğerini, içinde hissettiklerini ve o zaman ne yargılama kalır, ne de kendinden ayrı görme…
…
Ve şimdi bir hissedin, bu dünya üzerinde var olmuş, gelmiş geçmiş ne kadar insan varsa, hepsinin parmak izi birbirinden farklıdır. Peki bu O’nun sonsuz ve sınırları olmayan sanatının ayetlerinden değil midir?
Dileseydi herkesi tek bir örnek yaratmaz mıydı? Bu zenginliği, her An yeni bir Şen’de ve Şan’da tecelli edişini hisseden için, hayretten hayrete zevk etmekten başka ne kalır ki?
Eleştirmek, kınamak, çekiştirip durmak yahut kızmak kalır mı? Bu haller, Aslı’nda kendi kendine zulm etmek ve haddi aşmak olmaz mı?
Şimdi bir daha sorun kendinize,
Yargılamak kolaydır peki ya anlamak?