Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Pınar KOCAMAN
Köşe Yazarı
Pınar KOCAMAN
 

“EN UZUN GECE”YE…

Bazı zamanlar uzun geceler gibidir insan ömründe… Ardı ardına gelen sıkıntılar, ne olduğunu dahi anlayamadan tepetaklak olduğun, kendini yerlerde bulduğun O An’lar, “En Uzun Geceymiş gibi gelebilir sana… Ve Sanki bu karanlık hiç bitmeyecekmiş hep öyle devam edecekmiş gibi zanneder insan böyle zamanlarda… Çünkü, her geçen gün daha da artarak, öncesinde gelen geceden, daha da uzun ve karanlık olmuştur, O “En Uzun Gece”ye varana kadar! Lâkin döngünün kırıldığı an, işte tam da O An’dır. Bu geceden sonra geceler bir bir kısalmaya, karanlıklar azalmaya, aydınlıklar ise çoğalmaya başlar. Tıpkı, Gecenin en zifiri anının, şafak sökmeye en yakın An olması gibi, “öldüm” dediğin yerden yeniden doğum başlar… Cenin’in anne karnında ki hayatı son bulurken, Dünya’da yepyeni bir hayata doğar… O halde artık üzülme… Kendini zifiri karanlıklar içinde kalmış gibi hissediyorsan, bu An’ın, biraz sonra doğacak olan Güneş’in habercisi olduğunu hatırla ve Gönül ferahlığıyla sabret… … Evet, elbette yaşarken zordur acılar, kayıplar… Kimi en sevdiğini kaybetmiştir; O “En Uzun Gecesi” nde, kimi evini, kimi işini, kimi eşini, kimisi de kendini… Ancak, Her ne sıkıntı yaşıyorsan, böyle zamanlarda hep şunu hatırla; Kendisi gelip geçici olan bu Dünya’da, baki olan bir şey var mı ki? “Bu da geçer ya HU” sözü, öyle boş bir söz değildir… Şimdi şöyle dön bir bak hayatına, neler neler geçmedi ki? Ne geceler gördün, ardından ne sabahlara vardın… Ve kimler, kimler geldi geçti, hani neredeler şimdi? Bunları okurken, “Tamam, Evet ben bunların hepsini biliyorum, ama şu an bişey ifade etmiyor, başkalarına akıl vermek, konuşmak kolay lakin kendime gelince iş öyle olmuyor” diyebilirsin… Oysa cevaplar, sorunun içinde, satır aralarında gizlidir. Hani “hepsini biliyorum” diyorsun ya, işte sen “ben biliyorum” dedikçe, öğretir sana bilmek neymiş iyice öğren diye… Çünkü bilen sadece O’dur, Allah’tan başka, Alim olan yoktur. İnsan, bilmediğini, Alemlerin Rabbinden öğrenmeye geldiğini ve O’nun bildirdiğinden başka bir şey bilemeyeceğini kavradığında, bir teslimiyet başlar. İşte O vakit, İçinde yaşadığın savaşlar biter ve sükuta, huzura erersin… Çünkü, Siyahıyla beyazıyla tüm renkleri, tüm sıfatları ve tüm zıtlıkları birlemektir, “TekBir” demek… Hayatın içinde, tekamül yolunda ilerlerken, her hal sana zıttıyla aşikar olur. İçerde O savaşı, yangınları yaşamadan, huzurun ne olduğunu nasıl anlayacaktın ki? Cehennemden geçmeden, Cennetin kıymetini bilebilir miydin? O halde izin ver, her hale ve her oluşa… Halden hale halk ederken yüce Mevla, seslenir; “Ey mutmain olan nefis! Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine (O'nun manevi huzuruna) dön. (Razı olduğum sâlih) kullarımın arasına katıl ve gir cennetime.” ( Fecr suresi 27. Ayet) O halde, iyi kötü, hayır şer ayrımı olmaksınızın tatmin olmuş bir hal üzere yaşamaya bak… Kah hayatın içine karış dört nala, dolu dizgin hissederek yaşa, kah çekil mağarana, kendi içine dönüp inzivanı yaşa… Elbette hepsi gerekli bu hayat yolculuğunda… Demem o ki izin ver, seyirden sefere, seferden seyre, sonsuz bir döngü de, düşünmeyi de bilmeyi de bırakarak, Her hali SADEce hissederek yaşamaya bak… Hani izni olmadan yaprak bile kıpırdamıyordu ya, o halde şuan göremesen de, vardır bir hikmeti de ve teslimiyet içinde şükret sonsuzluğunca…
Ekleme Tarihi: 26 Aralık 2023 - Salı

“EN UZUN GECE”YE…

Bazı zamanlar uzun geceler gibidir insan ömründe…
Ardı ardına gelen sıkıntılar, ne olduğunu dahi anlayamadan tepetaklak olduğun, kendini yerlerde bulduğun O An’lar, “En Uzun Geceymiş gibi gelebilir sana…
Ve Sanki bu karanlık hiç bitmeyecekmiş hep öyle devam edecekmiş gibi zanneder insan böyle zamanlarda…
Çünkü, her geçen gün daha da artarak, öncesinde gelen geceden, daha da uzun ve karanlık olmuştur, O “En Uzun Gece”ye varana kadar!
Lâkin döngünün kırıldığı an, işte tam da O An’dır. Bu geceden sonra geceler bir bir kısalmaya, karanlıklar azalmaya, aydınlıklar ise çoğalmaya başlar. Tıpkı, Gecenin en zifiri anının, şafak sökmeye en yakın An olması gibi, “öldüm” dediğin yerden yeniden doğum başlar…
Cenin’in anne karnında ki hayatı son bulurken, Dünya’da yepyeni bir hayata doğar…
O halde artık üzülme…
Kendini zifiri karanlıklar içinde kalmış gibi hissediyorsan, bu An’ın, biraz sonra doğacak olan Güneş’in habercisi olduğunu hatırla ve Gönül ferahlığıyla sabret…
Evet, elbette yaşarken zordur acılar, kayıplar…
Kimi en sevdiğini kaybetmiştir; O “En Uzun Gecesi” nde, kimi evini, kimi işini, kimi eşini, kimisi de kendini…
Ancak, Her ne sıkıntı yaşıyorsan, böyle zamanlarda hep şunu hatırla;
Kendisi gelip geçici olan bu Dünya’da, baki olan bir şey var mı ki?
“Bu da geçer ya HU” sözü, öyle boş bir söz değildir…
Şimdi şöyle dön bir bak hayatına, neler neler geçmedi ki?
Ne geceler gördün, ardından ne sabahlara vardın…
Ve kimler, kimler geldi geçti, hani neredeler şimdi?
Bunları okurken, “Tamam, Evet ben bunların hepsini biliyorum, ama şu an bişey ifade etmiyor, başkalarına akıl vermek, konuşmak kolay lakin kendime gelince iş öyle olmuyor” diyebilirsin…
Oysa cevaplar, sorunun içinde, satır aralarında gizlidir. Hani “hepsini biliyorum” diyorsun ya, işte sen “ben biliyorum” dedikçe, öğretir sana bilmek neymiş iyice öğren diye…
Çünkü bilen sadece O’dur, Allah’tan başka, Alim olan yoktur. İnsan, bilmediğini, Alemlerin Rabbinden öğrenmeye geldiğini ve O’nun bildirdiğinden başka bir şey bilemeyeceğini kavradığında, bir teslimiyet başlar. İşte O vakit, İçinde yaşadığın savaşlar biter ve sükuta, huzura erersin…
Çünkü, Siyahıyla beyazıyla tüm renkleri, tüm sıfatları ve tüm zıtlıkları birlemektir, “TekBir” demek…
Hayatın içinde, tekamül yolunda ilerlerken, her hal sana zıttıyla aşikar olur. İçerde O savaşı, yangınları yaşamadan, huzurun ne olduğunu nasıl anlayacaktın ki? Cehennemden geçmeden, Cennetin kıymetini bilebilir miydin?
O halde izin ver, her hale ve her oluşa…
Halden hale halk ederken yüce Mevla, seslenir;
“Ey mutmain olan nefis! Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine (O'nun manevi huzuruna) dön. (Razı olduğum sâlih) kullarımın arasına katıl ve gir cennetime.” ( Fecr suresi 27. Ayet)
O halde, iyi kötü, hayır şer ayrımı olmaksınızın tatmin olmuş bir hal üzere yaşamaya bak…
Kah hayatın içine karış dört nala, dolu dizgin hissederek yaşa, kah çekil mağarana, kendi içine dönüp inzivanı yaşa…
Elbette hepsi gerekli bu hayat yolculuğunda…
Demem o ki izin ver, seyirden sefere, seferden seyre, sonsuz bir döngü de, düşünmeyi de bilmeyi de bırakarak,
Her hali SADEce hissederek yaşamaya bak…
Hani izni olmadan yaprak bile kıpırdamıyordu ya, o halde şuan göremesen de, vardır bir hikmeti de ve teslimiyet içinde şükret sonsuzluğunca…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.