Selamların en güzeli, aziz milletimizin üzerine olsun.
Bu selam benim değil, Sütçü İmam'ın, Şahinbey'in, Battalgazi'nin, Habib-i Neccar’ın, Ali Saip Bey'in selamıdır. Sadece yüce Türk milletine değil, başta kardeş Azerbaycan ve acımıza ortak olan tüm milletlere selamları var.
Birbirine kenetlenerek küllerinden doğan bir fıtratla bu günlere gelmiş olan milletimiz, bugünkü dayanışma ve yardımlaşma ile yine aslına dönmüştür. Çünkü, bir damar var bu ülkede...
Bu necip milletin, her bir ferdi, başka bir cana can olmak için, her türlü fedakarlığı, imkansızlık içinde imkanı, şerrin içinde hayrı bulmuş ve göstermiştir. İyilikte adeta yarışıp, yarışırken de bazı gerçeklerin farkına varıp, yine isyan etmemiş, Rabbine hep şükretmiştir. Enkaz altından çıkan insanlara bakalım. Saatler sonra enkazdan çıkan, acılar içinde kıvranan insanlar, binayı yapana, mühendise, belediyeye herkese isyan ediyor da, bu depremi yaratan, mutlak gücün sahibi Rabbine asla isyan etmiyor. Diyorum ya işte, bir damar var bu ülkede...
Enkazdan çıkan, ben iyiyim diyerek, güç yetirerek, diğer kurtarma ekiplerine omuz verebiliyor. Ve yine enkazda kalan bir baba, çocuğunun kurtarılması için kolunun canlı canlı kesilmesine rıza gösterebiliyor. Sarıgül nine, elinde kalan tek ineğini de satıp, depremzedelere gönderebiliyor. Sındırgılı Mehmet Amca, bunca yıl lira lira, emek emek, biriktirip hayalini kurduğu Umre parasını, kalbi gülerek, gözleri ağlayarak depremzedeler için bağışlayabiliyor. Dedim ya işte dostlar, bir damar var bu ülkede...
Ne diyordu koca şair Mehmet Akif Ersoy: Asım’ın nesli diyordum ya, nesilmiş gerçek, işte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek. Şüheda gövdesi bir baksana dağlar, taşlar. O, rükû olmasa dünyada eğilmez başlar…