El üstünde, herşeyin üstünde tuttuğumuz dünya, gün geldi ve bizi alaşağı ediverdi. Oysa ne kadar da el üstünde tutmuştuk, ona odaklı yaşıyorduk, sevgimizi ifade ederken bile "dünya bir yana, sen bir yana" diyerek en değerlimiz yaptık.
Öyle de şımarttık ki, istediği olmadığı zaman bizi gözü kapalı harcayabildi. Onun üstündeki her şey değerliydi. Yiyecekleri tıka basa yemeli, içecekte haramı helali düşünmemeli, hatta ne olur ne olmaz diye fazla fazla stoklamalı, bitecek korkusuyla nefsimizi paniğe sokmalı, giyecekleri en uyumlu halde kombinlemeli, hep bizde olmayanı beğendiğimiz için bol bol istemeli, tapusu bizde olan şeylerin fiyatı gözümüzde paha biçilmez olduğu için kat kat artırmalı, bu şekilde yaşamayı da zaman bunu gerektiriyor diye savunmalıydık. Ve sonuç; biz bu sınavdan kaldık...
Bütünleme sınavına kadar yaşayıp varabilenler ne şanslı, varamayan her canın da var çok acı bir yası. Mücadele etmeliydik ama ikinci arabamız jeep olsun diye değil, sırat köprüsündeki bineğimiz sağlam olsun diye. Çalışmalıydık fakat, falancanın çocuğu avukat olmuş demeleri için değil, amellerimizin bizim avukatlığımızı yapabilmesi için.
İstemeliydik, çünkü vermek istemese istemeyi vermezdi Rabbim. Fakat biz bunu da çok yanlış anladık. Hep dünyalık istedik. Öyleyse gelin hep birlikte doğru anladıklarımızı, doğru dualandıralım...
Hz. Adem ve Hz. Havva'nın duasıyla; “Ey Rabbimiz, biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, mutlaka ziyan edenlerden oluruz."
Âmin…