İnsanın, belli dönemlerde, karanlık gecelerde kalmış gibi bir hali olur. Ve bu hallerde iken de, gözünün feri söner, canı kesilir, eli ayağı tutmaz olur. Canı hiç bir şey yapmak istemez, İşe güce eli varmaz.Nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın sıkıntısını da yanında taşır.
Bu çaresizlik ve umutsuzluk girdabında, beyhude dolanıp dururken de, Göğsünde bir darlık İle kalbinin “Güm Güm” diye attığını duyar. Peki sahi nedir bu gümbürtü? Göğsünü sıkan bu halin sebebi nedir, bu ses neyin nesidir?
…
Sonra, insanın göğsüne bir ferahlık gelir. Bir genişlik, bir huzur hali hissedilir. Ne yaparsa yapsın, nereye giderse gitsin DAİMA Canlılık ve Dirilik vardır. Umudu olur, karanlık geceleri Aydınlığa dönmüştür. Gözleri Işık saçar ve yüzünde Nur olur.
Peki nedir insanın yaşadığı bu halin sebebi? Eski ölü hallerinden, Diriyi çıkaran nedir?
…
Elbette her insanda bir kalp vardır lakin her kalpte Gönül çıkmaz. İşte İnsan, aklı İle nefsi arasındayken, iki ateş arasında kalmışcasına yanar. Ancak ne vakit Gönlün’ü hisseder, O zaman “Güm Güm”diye duyduğu O sesin, kapağını açtırmak üzere, sesini duyurmak için göğsüne vuran, hazinesi olduğunu anlar…
“Buradayım, kendi yakin özünde;
HABERİN VAR MI?” diyen sesi duyar.
…
Artık, hazinesinin, yıllarca uzaklarda zannedip, ayakkabılar eşliğinde koştuğu yollarda değil, bir nefes kadar yakınında olduğunu, kendi özünde olduğunu idrak ederek, yalın ayak yönünü Gönlün’e döner.
Ve bu çağrıyı duyanlar, Gönlün eşiğine kadar gelince, Gönül’e dahil olmak için can atan olmak gerektiğinin de haberini alırlar.
Unutan ve kendine zulm eden O zalim halleri ölür de, yeniden AŞK’la doğarlar!
Kışları Bahar’a döner, her yerden O’nun sesini duyarlar.
Şimdi sen de, elini göğsüne götür ve hisset!
Bembeyaz, parıl parıl parlayandan HABERİN VAR MI?