Gönlü cennet bulsun inşallah rahmetli babanemiz derdi ki;
“Ciğer derdi, hiçbir derde benzemez…”
İnsanın evladıyla olan imtihanının, evlat derdinin başka hiç bir şeye benzemediğini anlatırdı. Hani insan canı çok acıyınca “ciğerim yanıyor” der ya, işte İnsanın evladının gözündeki bir damla yaş, anne babanın içinde derya deniz olur…
Ancak bazen öyle durumlar olur ki, anne babalar evladının gözündeki yaşa rağmen istediğini vermez. Çünkü bilir ki çocuğunun istediği şey, onun için hayırlı değildir. Örneğin zararlı bir şekeri yemek isteyen çocuğuna, onun sağlığını düşündüğü için müsade etmez. Lakin çocuk bu durumu kavrayamadığı zaman, annesine kızar ya da küser. Oysa annesi onu korumak üzere, onu çok sevdiğinden vermemiştir o şeker görünümlü zehiri…
Yahut insan toy zamanlarında iken, oğlunun balık tutmayı öğrenmesini murad ettiği için ona hazır balık vermeyen babasını, zorba olarak görür ve bir balığı bile bana çok gördü, benden esirgedi diyerek öfkelenir. Hakikati kavramaktan uzak hallerde olduğu içinde, kimi zaman nefret eder, kimi zaman isyan eder.
Tıpkı bu misal, insan da manevi anlamda çocukluk çağındayken, olanların ardındaki hikmeti kavrayamadığı, hayrı göremediği için, bir çocuğun annesine kızdığı gibi, öfkelenir, ağlar, feryat eder. Kimi zaman da, Allah bana zulm etti diyerek isyan eder. İstedikleri olmuyor diye kırılır küser. Oysa bir annenin çocuğuna duyduğu şefkat, Allah’ın kullarına duyduğu o yüce sevgi ve merhamet yanında denizde kum tanesi gibi kalır.
Öyle ki, Anne sevgisi, bu dünyadaki, koşulsuz, şartsız ve çıkarsız saf sevginin adresidir. Böyle bakıldığında, doğum denilen mucizenin gerçekleştiği yerin isminin “Rahim” olması da tesadüf değildir. Allah’ın Rahim tecellisi anneden aşikar olmuştur. Rahim’in anlamı ise; Bağışlayıcı, sevdiklerine merhamet eden, onlara nimet veren, onları koruyandır.
Bu bakış açısıyla bakarsa insan, Rahman ve Rahim olan Allah’ın, kullarına hiçbir zaman zulm etmediğini kavrar. Çocukken tutturup ağladığı isteklerini, annesinin neden kabul etmediğini anladığı gibi, aslında pek çok isteğinin hakikatte kendisi için zehir olduğunu lakin nefsine tatlı geldiği için şeker sandığını anlar.
Yahut balık tutmayı öğretmek üzere, onu hazır balıktan mahrum bırakmasındaki hikmeti kavrar. Neticede Allah kullarına olan sevgisinden ve merhametinden dolayı, kimi zaman korumak üzere kimi zaman da tekamülü için vermez.
Bu sebeple;
“İstediğin Bir Şey Olursa Bir Hayır, Olmazsa Bin Hayır Ara” der Mevlana.