İnsan bu hayat yolculuğunda kimi zaman Gönül eşliğinde yürür, kimi zaman da akıl ve nefs…
Gönül eşliğinde yürüdüğü vakitlerde, bir huzur, bir sakinlik ve eminlik olur her halinde…
Soru işaretleri noktaya varmış, endişe kaygı telaş kalmamıştır.
Lakin akıl ve nefs ile yürüdüğü zamanlarda, kah öfkeli, huysuz olur, kah kaygılı, vesveseli…
Netice de endişeleri ya da istekleri, bir türlü uyutmaz geceleri…
Oysa Gönül eşliğinde yaşarken insan, Safiyane bir halde ve An’da olur, tıpkı bir çocuk misali…
Ancak Nefs devreye girince “Küstüm oynamıyorum” diyen çocuk gibi, çekilir köşesine, bazen ağlar, bazen öfke saçar. Halbuki “benim istediğim gibi olmadı”diye huysuzluk edip, küsene kadar, nasıl da huzurluydu ve neşeliydi…
İşte aynı durum, yetişkinler için de geçerli...
İnsan ne zaman gönül eşliğinde içindeki çocukla, hissederek yaşar, işte o vakitlerde tadını alır oyunun da, zamanın nasıl geçtiğini anlamaz.
Kalbinde bir sıcaklık içinde bir huzur olur. Bu hal öyle bir haldir ki, o enerji dalga dalga etrafına yayılır, dokunduğu her yerde can bulur. Çünkü Gönül eşliğinde yaşanan herhal, tesir eder. Ölüyü dirilten denir ya, İşte öyle dokunduğunu dönüştürür ve önce kendine sonra da çevresine iyi gelen olur.
…
Hani uçaklarda maskeyi önce kendinize sonra çocuğunuza takın derler ya, aslında hayatın içinde de aynıdır mana…
Önce kendine nefes olmalıdır ki insan, çocuğuna da, sevdiklerine de nefes olabilsin…
Ne demiş eskiler, “kendine hayrı olmayanın, kimseye hayrı olmaz.”
Ancak burada kendi denilen, insanın Gönlüdür yoksa kişisel gelişim furyası ile pompalanan “bencillik” manasında bir kendi değildir. Tıpkı, Annenin maskeyi önce kendine takmasındaki sebebin, kendi nefsi çıkarları için değil, Çocuğuna hayrının dokunabilmesi için olduğu gibi…
Bu yüzden insan Gönlün’e dahil oldukça, içindeki çocuk da, canlı diri olur, yüz yaşında bile olsa…
Meral Oktay’ın bu konuya dikkat çeken bir sözü vardır;
“İçinizdeki çocuğu öldürmeyecek adamı sevin. O çocukla derdi olan adamdan, ne koca olur, ne baba, ne de insan!”
…
O halde, İçinizdeki çocuğu öldürmeyin! Öyle kıymetlidir ki O, siz ona el uzattıkça
Canlanır, neşe saçar etrafına…
Arada “küstüm oynamıyorum” deyip çekilse bile köşesine, hemen barışır uzun sürmez, geri döner oyunun içine…
Bugün uzun süreli depresyonların ve bir çok ruhsal sorunların kaynağı, insanın içindeki çocuğu diri diri toprağa gömmüş olmasındandır. Kuran’da öyle bir ayet vardır ki, mana aleminden okununca, içinizdeki çocuğu öldürmeyin der.
“Diri diri gömülen kız çocuğuna hangi günah yüzünden öldürüldüğü sorulduğunda,” (Tekvîr Suresi 8. Ayet)
Ve İnsan, çocuk saflığının sevgisiyle sorgulamaya ulaştığı zaman, birer birer cevapları da gelir, şah damarından daha yakın olan tarafından…
…
Bakın etrafınıza, bu hayatı dolu dolu, gerçek bir huzurla yaşayanlar, ya Aşk olmuştur ya da çocuk! Çünkü insan Aşk olunca, ona her yer bahar olur, kışın ortasında da olsa! Yağan kar neşe olur, her daim çocuk kalanlara…
Çiçekler açar Gönlün’de, kuşların cıvıltısıyla uyanır her sabah, yüzünde bir tebessümle!
Mesela, uykusuz geceler vız gelir, günlerce laboratuvarda da kalsa, deneyleri Aşk olmuş bir bilim adamına…
Hadi şimdi sende gülümse, yanakların titrerken ve gözlerin ışıldarken…
Ne içindeki çocuktan vazgeç, ne de Gönlündeki Aşktan!
Eğer, Canlı, hayat dolu olmayı dilersen herAn,
AŞK İle yapan OL, her ne yaparsan…
Ve Çocuk saflığında yaşa, her ne Yaşarsan!
O vakit hafiflersin tüm yüklerinden,
Özgür Olursun, Gönlünce kanat açarken!
Kırılmayın, küsmeyin hayata,
Sadece El uzatın içinizdeki çocuğa!
Yeter ki inanın, alırsınız Gönlün’ü kolaylıkla,
Hissedilenler kafidir, İşte o vakitlerde insana…