Israr etmek demek; bir şeyin üstünde çok durma, ayak direme, dayatma, üsteleme, direnme anlamlarına gelir ve hayatın bir çok alanında karşımıza çıkar. Bu bazen bir annenin yemek yemesi için çocuğuna olan ısrarında karşımıza çıkarken, bazen bir babanın evladına meslek seçiminde üstelemesi ile, bazen de eşlerin birbirine olan davranışlarındaki dayatmaları ile karşımıza çıkar.
Netice de ısrarcı olmak demek “illa benim dediğim gibi olacak” diyerek, diretmek ve “ben biliyorum, sadece benim doğrularım doğrudur” bakış açısıyla kontrolü bırakmayarak, akışa teslim olmayarak illa böyle olacak diye dayatmaktır. Ve bir çok insan bunu yaptığının idrakinde bile değildir. Bunları karşısındakini düşündüğü için, onların ya da kendinin iyiliği için yaptığını ve ısrarcı olmadığını zanneder.
Oysa bir şeye inanmak ve inandığı değerler uğrunda emek vermek, Gönül vermek başkadır, aklının oyunları ile, inat İle illa böyle olacak diye üstelemek dayatmak başkadır.
Öyle ki insanın akıl sesi ile Gönül sesi arasındaki ince çizgi tam da bu noktada açığa çıkar. Akıl sesi, zannettikleri uğrunda papağan misali durmadan ısrarla aynı şeyleri söylerken, üsteleyen olurken, Gönül sesi ise latiftir. O bir kere söyler hadi ilkinde hissedemediniz diyelim en fazla üç kere konuşur ve sonrada susar, tercihler ve kararlar noktasında sizi Özgür iradenize teslim eder.
Yani ısrarcı olmaz, üstelemez. An’da O sesi duyanlar, yani iç sesine güvenenler huzur ve sükunet içinde yaşar giderler. Lakin akıl sesinin esiri olanlar, hep bir kararsızlık içinde, vesveselerle ve haklı-haksız mahkemesinin içinde bulurlar kendini…
İnanmak demek, elinden gelenin en iyisini yaparak, kendine, başkalarına, onların kararlarına ve tercihlerine saygı duyarak, evet illa böyle olmak zorunda değil belki çok daha iyisi vardır inancıyla, senden daha iyi bilene teslim olmaktır.
İnat ile ısrarcı olmak ise, aslında senden çok daha iyi bir bilen olduğuna inanmayarak, yani “her şeyi ben bilirim, en iyisini ben biliyorum” diyerek bir yerde kibire kapılmaktır ki, bu ister açıkça görülen bir durumda olsun ister gizli bir şirk ile olsun “her şeyin en doğrusunu Allah bilir”inancının eksikliğinden kaynaklanır.
Oysa inanmak başkadır inat etmek başkadır. Kararlar ve tercihlere saygı duyarak, Özgür iradeye bırakarak, deneyimlemesine izin vermek başkadır, firavun misali “ben sizin ilahınız değil miyim” alt bilinci ile, her şeyin kendi kafanızdaki gibi olması için dayatmak başkadır.
Netice de İNANCINIZ OLSUN lakin ISRARCI OLMAYIN…