Şehzade Abdülkerim, II. Abdülhamit’in oğlu Mehmet Selim Efendi’nin evladıdır. Abdülkerim Efendi 1906’da dedesinin saltanat yıllarında doğmuştur. Harbiye mektebini bitiren Abdülkerim Efendi, saltanatın kaldırılmasına kadar olan süreçte siyasetten uzak sade bir hayat sürmekteydi.
1922’de Saltanat kaldırılınca Beyrut’a yerleşti. Burada evlenen Abdülkerim Efendi’nin hayatı Uzakdoğu seyahati ve kendisi üzerine yapılan planlar nedeniyle değişecekti. Öldürüldüğü tarih olan 1935’e kadarki hayat hikayesi çok ilgi çekicidir.
20. yüzyılın başlarında Uzakdoğu’da Japonya, Çin ve Rusya arasında ciddi bir mücadele yaşanmaktaydı. Bu kapsamda Japonlar, Rusya hâkimiyetinde olan Türkistan topraklarında Müslüman bir emirlik aynı zamanda hilafet olabilecek bir yapılanma hayali kurmuşlardı. Rusları içeriden parçalamayı hedefleyen bu plan için bu coğrafyayı yönetecek Müslüman lider lazımdı. O liderler, Osmanlı hanedanı içerisinde Şehzade Abdülkerim ve Orhan Efendilerdi. Japonya’ya geldiklerine törenler ile karşılanırlar. Ama işler planlandığı gibi gitmez. Önce Sovyetlerin, sonra da Türkiye’nin etkisi ile bu projenin etkisiz kalması istenmektedir.
Çünkü Ruslar ve Çinliler kendi ülkelerindeki Müslümanlara cesaret verebilecek bir düzen istememektedirler. Türkiye ise hilafet kurumunu yeniden diriltecek bir sistem kurulmasını istemezler. Bu nedenlerle kendilerine büyük paralar dahi teklif edilmiştir. Baskılar sonuç verir. Japonlarla da anlaşmazlık yaşayan şehzadeler çareyi ülkeyi terk etmekte bulurla Abdülkerim Efendi New York’a, Orhan Efendi Arjantin’e gider. Ancak Abdülkerim Efendi New York’ta intihar süsü verilerek faili meçhul bir cinayete kurban gider. Orhan Efendi bir şekilde kaçıp kurtulur. Kısaca bu proje çeşitli nedenlerle yarım kalır.
Bundan sonrası ise tamamen yorumumu içeriyor. Biz burada fal bakmayacağız sadece eldeki verilerden yola çıkarak geleceği yorumlamaya çalışacağız. Yokluktan kuvvet doğar misali zor zamanda oluşacak bir Türk-İslam birliği ile Türkistan, Rusların hâkimiyetinden daha erken zamanda kurtulabilecekti. Aynı şekilde Çin ile mücadele neticesinde Doğu Türkistan’da bugün yaşanan eziyetlerin çoğu hiç yaşanmayacaktı.
Hilafet kurumu tarihi amacına hizmet edecek şekilde yeniden teşkilatlanacaktı. Her şeyden evveli Türkler geldikleri coğrafyadan başlamak üzere yeniden dirilebilecekti. Bunları Japon hâkimiyetinde bir devletten beklemek ilk bakışta doğru olmayabilir. Belki de uydu bir devlet olarak yaşayıp gidecek ve Türkistan’a Japon sömürüsü gelecekti. Japonlar ne kadar sömürgeci olurlardı. Çin ve Rusya’nın yaptıkları ortada, belki Japonlar bunu yapmazlardı. Kim bilir? En azından ateizmi bu kadar yaymazlardı.
Bugün Türk birliğinin önündeki engellerden biri de Türkistan Türklerini zorla dinlerinin unutturulması değil mi? Bunların hepsi varsayım. Kader böyle tecelli etti. Kalem bu şekilde yazdı. Biz gerçekliğe dönelim. Tüm bu nedenlerle Türk- İslam birliğinin küçücük bir kıpırtısının dahi nelere mal olduğunu tarih ortaya koyuyor. Sizce Türk Devletleri Teşkilatı zirvesinde başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Türk dünyası liderlerinin birlikte fotoğraf vermesi ne anlama geliyor? Yorum sizin. Söz sizde. Rabbim birlik ve beraberliğimizi bozmasın.
Selam ve dua ile..