“Engin kayaların çalısı yerde,
Siyah Zülfün olmuş, yüzüne perde!
Ah katı Gençlik! Elime geçsen bi tenha yerde,
Acaba yalvarmayınca, koyuverir miyim?”
…
Rahmetli babaannemiz bu deyişiyle, gençliğin, sağlığın öneminden ve her yaşın hakkını vererek yaşanması gerektiğinden bahsederdi.
Gerçekten de insanlar gençken, pek farkına varmasalarda, yaş ilerledikçe daha çok idrak ediyorlar gençliğin ve sağlığın kıymetini…
Hiç şaşmadan, tıkır tıkır çalışan organların ve sitemlerin mucizeliğini…
Lakin, eğer ki İnsan, ömrünü gönlünce yaşamamışsa, boş ve beyhude telaşelerle harcamışsa gençliğini ve nefeslerini,
işte O vakit pişmanlıklar da hemen peşinden geliveriyor ve “Ahh dönebilsem en başa” diyor İnsanın yüreği, kimi zaman sözleri, kimi zaman da gözleri…
…
Ve ne yaman çelişkidir ki, insanoğlu, çocukken hemen büyümek ister, büyüyünce de çocukluğuna, gençliğine dönmek ister. Mesela, 40lı yaşlarına gelmiş bir sporcu, 20li yaşlarda olmaya özenir. Oysa 20li yaşlarında iken, sahip olduğu bu hazinenin farkında bile değildi.
Yine, 60lı yaşlardaki biri, 40lı yaşlarına özenir. Ömür verilir de, 80li, yaşlarına ulaşırsa kişi, bu seferde hayıflandığı, şikayet ettiği 60lı yaşlarını arar hale gelir.
Netice de insan hangi yaşta olursa olsun mümkündür, şikayetle yahut şükürle geçirmesi…
…
Nasıl ki bebeklerde yıl değil, ay değil hafta hafta, gün gün çok hızlı bir şekilde değişim gözlenirse, insanlarda da, yaş aldıkça tam tersi yönde, tıpkı bebeklikte olduğu gibi, hafta hafta, gün gün, değişim gözlemlenmeye başlar.
Ve tıpkı bir “Çan eğrisi” gibidir, insan ömrü…
Kuran’da Yâsîn Suresinde, tamda bu konuya dikkat çeken, oldukça çarpıcı bir ayet vardır.
“Bununla beraber her kimin ömrünü uzatıyorsak hılkatte ( yaratılışta) onu tersine çeviriyoruz(geriye döndürüyoruz), hâlâ da akıllanmayacaklar mı?
“(Ve Kime uzun ömür verirsek onun gelişmesini tersine çeviririz, adeta geriye döndürürüz. Hiç görmüyorlar mı? İnsan bakıma muhtaç bir bebek olarak doğuyor, büyüyor! Sonra bakıma muhtaç bir ihtiyar olarak ölüyor. Gördüklerinden ders almıyorlar mı? Onlar şöyle mi zannediyor? “Biz ilelebet güçlü kuvvetli kalacağız. Kimse bize güç yetiremeyecek. “ Hayır! Onların sandığı gibi değil.)”
…
Ve ne yazık ki insanoğlu, bir şeyin değerini ancak kaybettikten sonra anlıyor.
Öyle ki; pek çok insan dilediği gibi koşmanın, yorulmak nedir bilmeden çalışmanın, yürümenin ve canlı/diri olmanın şükründen bihaber,
geçici balondan dertlerin ve şikayetlerin içinde mutsuzlukla geçiriyor, en güzel günlerini…
Sonra da dönüp bir bakar ki, yıllar su gibi akıp geçmiş…
“ben hangi ara bu yaşıma geldim” diye hayıflanırken de, hayretler içinde, gençliğini bir yerlerde yakalamak ister…
Ve İşte o vakit der ki insan;
“Ah katı Gençlik! elime geçsen bi tenha yerde,
Acaba yalvarmayınca, koyuverir miyim?”