Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Pınar KOCAMAN
Köşe Yazarı
Pınar KOCAMAN
 

“KUL’A DEĞİL, YÜREĞİNE SOR BENİ”

İnsan diliyle ne söylerse söylesin yahut dışardan nasıl görünürse görünsün, kendisinden başka hiç kimsenin duymadığı ve içerden sadece Onunla konuşan bir başka ses daha vardır; Vicdan… İnsan bir başkasına haksızlık ettiğinde ya da kötülüğe dahil olduğunda, onu içten içe sıkan, huzurdan alıkoyan bir mekanizmadır vicdan. “Vicdanının sesini dinle bak ne diyor” sözlerinin, nice şarkılarla, şiirlere insanın içine işlemesi de hep bu sebepledir. … İnsan bazen egosuna, gururuna yenilir ve özünde hissettiklerinin tam tersine cümleler kurarak başkalarını kırar. Hatta bu bazen en sevdikleri bile olabilir. Fir-Avun misali nefsine kapılıp, yaptığı haksızlıklar sebebiyle de, kalabalıklar içindeyken kendini avutsa dahi, Gönlü ile başbaşa kaldığında Avun-ması mümkün olmaz. Gücün saltanatın ve arzuların ihtişamına kapılarak gündüzleri zevki sefa da harcasa da nefeslerini, gece olunca ve vicdanıyla başbaşa kalınca, başlar insan cehenneminde içten içe yanmaya… Nasıl ki FirAvun ne yaparsa yapsın, akibetinden( Musa’dan) kaçamamıştır, insanda ne kadar nefsine kapılırsa kapılsın, sonunda Gönlün’den kaçamaz… Bu tıpkı, günün bir yüzünün gece iken, diğer yüzünün gündüz olması misali, insanında boynunda asılı madalyonunun, bir yüzü Firavun iken, diğer yüzü Musa’dır. Ve İsrâ Suresi 13/14. Ayette şöyle der; “Herkesin amelini kendi boynuna taktık. Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana kendin yeter”. … Elbette her insan, çocukluktan itibaren, doğduğu coğrafyaya, ailesi tarafından öğretilen inanç kalıplarına ve zamanla oluşan bilinçaltı kodlamalarına göre bir inanç sistemi oluşturur. Kimileri zamanla iyi ile kötüyü, doğru İle yanlışı ayırt etmek üzere muhakeme eder, okur, araştırır, tefekkür eder, kimileri ise “Atalarımızı (Babalarımızı) üzerinde bulduğumuz yol bize yeter.” (Mâide Suresi 104. Ayet) diyerek FirAvun olur ve kendini Avutmaya, uyutmaya devam eder. İnsan kendini avuturken de, gün geçtikçe daha da körleşir. Kendini mutlak güç, otorite ve bilgi sahibi görme gafletiyle, kendi gibi olmayanları hor görmeye, kınamaya hatta yaşam haklarını elinden almaya kalkar. Ve İnsan ne zaman ki “ Hesap görücü olarak da Allah yeter!” (Ahzab suresi 39. Ayet) ayetini adeta hiçe sayarak, bir başkasını kınamaya, yargılamaya dedikodusunu yapmaya kalkarsa, haddi aşanlardan olur ve işte O vakit aşağıların aşağısına düşer. Oysa insanın dışarıya FirAvunluk taslayarak Avunmak yerine, kendi içine, nefsine dönüp Arınmaya ihtiyacı vardır. Bunun içinde, Pluton’un söylediği üzere, “Nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi olmalıdır.” *** SÖZSÜZ BİLMECE… İstiklal’de giden, O kırmızı tramvay gibisin… Öyle umarsız, bir başına… Ve yalnız kendi yolunda… Kalabalıkların içinden, Sen öylece geçip giderken, Dağılıyor yolundan, Seni gören her beden! Bir O öylece, yerinde, Sen seferden sefere gitmekte, O ise senin seyrinde… Sanki, Siyah beyaz bir filmin içinde, Bir sen varsın Aşk kırmızısı renginde, Kalan her şey flu, tüm renkler gri, Oysa sen Canlandırıyorsun, geçtiğin yeri… Eteklerin zil çalarken, Koşup da yetişemeyenler… Ve Bir’den Bir’e İnenler, Sen Hepsinden bihaber… Göz kırparken geceye, Bölünmez ki tek hece Bu NASIL bir BİLmece, En güzeli, Sözsüz cümlelerle söyle…  
Ekleme Tarihi: 12 Aralık 2023 - Salı

“KUL’A DEĞİL, YÜREĞİNE SOR BENİ”

İnsan diliyle ne söylerse söylesin yahut dışardan nasıl görünürse görünsün, kendisinden başka hiç kimsenin duymadığı ve içerden sadece Onunla konuşan bir başka ses daha vardır;
Vicdan…
İnsan bir başkasına haksızlık ettiğinde ya da kötülüğe dahil olduğunda, onu içten içe sıkan, huzurdan alıkoyan bir mekanizmadır vicdan. “Vicdanının sesini dinle bak ne diyor” sözlerinin, nice şarkılarla, şiirlere insanın içine işlemesi de hep bu sebepledir.
İnsan bazen egosuna, gururuna yenilir ve özünde hissettiklerinin tam tersine cümleler kurarak başkalarını kırar. Hatta bu bazen en sevdikleri bile olabilir. Fir-Avun misali nefsine kapılıp, yaptığı haksızlıklar sebebiyle de, kalabalıklar içindeyken kendini avutsa dahi, Gönlü ile başbaşa kaldığında Avun-ması mümkün olmaz.
Gücün saltanatın ve arzuların ihtişamına kapılarak gündüzleri zevki sefa da harcasa da nefeslerini, gece olunca ve vicdanıyla başbaşa kalınca, başlar insan cehenneminde içten içe yanmaya…
Nasıl ki FirAvun ne yaparsa yapsın, akibetinden( Musa’dan) kaçamamıştır, insanda ne kadar nefsine kapılırsa kapılsın, sonunda Gönlün’den kaçamaz…
Bu tıpkı, günün bir yüzünün gece iken, diğer yüzünün gündüz olması misali, insanında boynunda asılı madalyonunun, bir yüzü Firavun iken, diğer yüzü Musa’dır.
Ve İsrâ Suresi 13/14. Ayette şöyle der;
“Herkesin amelini kendi boynuna taktık. Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana kendin yeter”.
Elbette her insan, çocukluktan itibaren, doğduğu coğrafyaya, ailesi tarafından öğretilen inanç kalıplarına ve zamanla oluşan bilinçaltı kodlamalarına göre bir inanç sistemi oluşturur. Kimileri zamanla iyi ile kötüyü, doğru İle yanlışı ayırt etmek üzere muhakeme eder, okur, araştırır, tefekkür eder, kimileri ise “Atalarımızı (Babalarımızı) üzerinde bulduğumuz yol bize yeter.” (Mâide Suresi 104. Ayet) diyerek FirAvun olur ve kendini Avutmaya, uyutmaya devam eder.
İnsan kendini avuturken de, gün geçtikçe daha da körleşir. Kendini mutlak güç, otorite ve bilgi sahibi görme gafletiyle, kendi gibi olmayanları hor görmeye, kınamaya hatta yaşam haklarını elinden almaya kalkar. Ve İnsan ne zaman ki “ Hesap görücü olarak da Allah yeter!” (Ahzab suresi 39. Ayet) ayetini adeta hiçe sayarak, bir başkasını kınamaya, yargılamaya dedikodusunu yapmaya kalkarsa, haddi aşanlardan olur ve işte O vakit aşağıların aşağısına düşer.
Oysa insanın dışarıya FirAvunluk taslayarak Avunmak yerine, kendi içine, nefsine dönüp Arınmaya ihtiyacı vardır. Bunun içinde, Pluton’un söylediği üzere,
“Nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi olmalıdır.”
***
SÖZSÜZ BİLMECE…
İstiklal’de giden,
O kırmızı tramvay gibisin…
Öyle umarsız, bir başına…
Ve yalnız kendi yolunda…
Kalabalıkların içinden,
Sen öylece geçip giderken,
Dağılıyor yolundan,
Seni gören her beden!
Bir O öylece, yerinde,
Sen seferden sefere gitmekte,
O ise senin seyrinde…
Sanki, Siyah beyaz bir filmin içinde,
Bir sen varsın Aşk kırmızısı renginde,
Kalan her şey flu, tüm renkler gri,
Oysa sen Canlandırıyorsun, geçtiğin yeri…
Eteklerin zil çalarken,
Koşup da yetişemeyenler…
Ve Bir’den Bir’e İnenler,
Sen Hepsinden bihaber…
Göz kırparken geceye,
Bölünmez ki tek hece
Bu NASIL bir BİLmece,
En güzeli, Sözsüz cümlelerle söyle…
 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.