Gönül;
Kıpkırmızı, Yakut misali, içten içe, HİÇ’ten HİÇ’e alev alev yanarken;
AŞK;
Bembeyaz, karteneleri misali,
Gelir serinlik olur Gönlün ateşine,
En derinden sarıp sarmalamak üzere…
“(Şimdi sağ) elini koynuna sok, kusursuz, bembeyaz (parıl parıl) olarak çıksın. Korkudan açılan kollarını kendine çek (göğsünün üzerine koy ve toparlan).”
Kasas Suresi 32.Ayet üzere,
Ne vakit korkuya endişeye kapılsan,
Aklının oyunları içerisinde kendini bir labirentin içinde sıkışmış bulsan,
Elini göğsüne yerleştir ve bu ayeti hisset!
Bembeyaz Olan Aşk’ın,
Kıpkırmızı Gönül’ün yangınlarına, serinlik oluşunu seyret!
Ve bu anlarda;
Tastamam Eminlik içinde, OL ki;
Ayn(göz) Şaşmasın, Kaymasın!
…
Dünya denilen aleme düşerken Adem,
Giyinmiş beşeriyet ayakkabılarını da, başlamış koşmaya,kendi zannınca…
Beşer şaşar hallerinden geçerken de, kendi nefsine zulm edenlerden olmuş…
Acelecilik ve sabırsızlık içinde okurken kendi kitabını, aklınca satırları didik didik etmiş de, bütündeki hayrı, görmek yerine, parçadaki şerre takılı kalmış.
Oysa hikaye devam ediyor!
Henüz bitmedi Kitap…
Bakalım diğer sayfalarda hikaye nerelere gidecek diyerek,
Gönül eşliğinde yaşamak varken,
Zanlarla kendini yormak neden?
Akıl;
Gözlerini dört açarak, satırlara aldanıp tüm hikayeyi, bildiğini zan ederken,
Gönül;
Sakinlik içinde, gözlerini kapatır da, hissetmek ile, hikayenin hakikatine vakıf edilir.
Akıl;
Sonsuz parçalı bir puzzle da,
NE’yi, Nereye, Ne zaman, Ne için ve nasıl koysam diyerek;
“Ne”ler içinde bocalayıp, ateşlerde yanarken,
Gönül;
Bu puzzle’ın muhteşemliğinin vakıflığında,
Öz(e)güven halinde, sakinlik ve serinlik içinde olur.
Akıl;
Kah puzzle parçalarını yanlış yerlere oturtur hüküm verici olur,
Kah, hiç bir yere oturtamaz da, “Benim bu hikayede ne işim var?” Yahut “Bu İşte bir yanlışlık var” diyerek kendini kandıran olur.
Oysa mutlak Doğru puzzle;
Doğru yerde, doğru zamanda, doğru parçaların denk getirilmesi ile açığa çıkacaktır.
Ve hikaye bitmeden, puzzle tamamlanmadan ne söylense nafile olacaktır.
O halde, neden her yeni gelen parçaya sanki son parçaymış gibi muamele ederek, erken karar verme hastalığına kapılır ki insan?
…
Oysa hakikat; kat kattır ve HEP derinlerde, DİP’lerdedir.
Yüzeyden gördükleri ile hüküm verenler, Acelecilik ve sabırsızlık içinde kalbi yorarlar.
Beklentiler, zanlar, üstüne alınmalar derken, hayal kırıklıkları ve can kırıkları ile dolar ömürler…
Peki ya Gönül öyle midir?
Ne incinmesi olur, ne de kırılması…
Daima emin hallerde sabır ile, An’da Şüphesiz Kalır!
Bir yandan Aşk Ateşi’nin alev kırmızısında gönüllü olarak yanarken,
Bir yandan da Aşk’ın elleriyle,
En naif halleriyle,
Bembeyaz pamuk misali sarıp sarmalanır…
O halde yanmaktan Korkma!
İzin ver Aşk’a,
Gelip sarsın seni Aşk’la…
Kırılma, darılma, sorma,sorgulama!
Sadece en derinden İnan, hisset ve yaşa!
Sustur “Ama ne” diyen, durmadan soru soran aklını,
Ve Geç “Aman ne”, neyse ne Boşver diyen hallerinin ötesine,
“Amenna” OL!
Sorgusuz sualsiz, şeksiz şüphesiz tastamam bir Eminlik içinde!
Çünkü yaşanan her ne ise,
Tam da O An’da değilse, sonraya aittir elbette…
Şimdi idrak etmediysen, sonra edeceksindir, Acele etme!
Gösterilecek her birinin hikmeti, vakit saat gelince…
O zaman diyeceksin ki;
“Bak nereden nereye geldi,
Hiç bir şey boşuna değildi”
Unutma!
Puzzle parçaları misali,
Doğru yere koyulmayan parçalar,
O an yanlışmış gibi gelse de sana,
Yanlış olan parça değildir!
Sadece, Henüz ait olduğu yere yerleşmemiştir.