İnsan, Aşk kuşanınca,
Gönül eşliğinde sakinlik içinde nefeslenirken,
Akıl ve Nefs ayakkabılarını kuşanınca,
Acelecilik ve sabırsızlık içinde olur.
Bu haldeyken de, Gönlün’ü hissedemez.
Ve ayakkabılar O’nu öyle hızlı hızlı yürütür ki, ne bastığı yerin farkında olur, ne de ezdiklerinin…
Kah kalp kırar, kah kibirlenir öfkelenir can yakar…
Kimi zaman kendine zulm eder, kimi zaman sevdiklerine…
Bazen vesveselerle, endişelerle doldurur zihnini, bezen zanlarla, alınganlıklarla…
Oysa Aklın ve Nefsin yüklediği bu gereksiz çuvallar, beyhude telaşelerdir insana...
Koştura koştura kestirme yollar ararken aklınca,
Aynı kısır döngüler içinde kalır da, uzatır yolunu hiç varmadan farkına…
…
Oysa, İnsan ancak Gönlün’e teslim olduğunda sükunet bulur,
Gönül ise sakinlik ve sabırda…
O halde ne zaman akla düşüp acelecilik ve sabırsızlık içinde bulursan kendini,
Dur ve Hatırla!
Elini göğsüne yerleştir,
Hisset Gönlünü ve şöyle söyle;
“Bİ SAKİN,
Bİ SABIR.”
…
Elbette, Vakit saat gelince,
Hissedilecektir her olanın Kadri, Kıymeti ve de Hikmeti!
İşte bu Eminlik Halidir, Getiren Gönül’e Sakinliği…
İnsan, Sakinlik içinde, sabır İle, Gönül eşliğinde nefeslendiğinde, Akıl Gönül’e tabi olur da,
İçerden Gönül’e danışır,
Ve Cümle kainat O’ndan konuşur…
Çünkü AŞK’tır! Gönül’ü yaşatan!
Ve Canlı Diri olan Gönüller,
Elbet dile gelirler,
Lakin ölülere işittiremezler!
Gönül;
“Dön ölümden
Bir sebepten
Gel gir dünyama” derken,
Aşk;
Yanı başında fısıldar;
“Duysana, Duysana…”