Fatih BABAOĞLU
Köşe Yazarı
Fatih BABAOĞLU
 

ŞEYTANIN GÖR DEDİĞİ

Sana bu satırları güzel günler göresin diye yazıyorum. Görmek isteyip de göremediğimiz nice günlere erişmen duasıyla satırlara başlayıp hiç ara vermeden hikayemi anlatayım. Zamanın birinde bir adam yolda giderken bir Mevlevi ile bir Bektaşi'nin sohbet ettiklerini GÖRür ve hemen yanlarına yaklaşır. Kendisini tanıtıp havadan sudan konuşunca asıl meramını anlatır. Adamcağız dergahları merak ettiğini, tarikatların ne olduğunu, dergahlarda ne yapıldığını ve aklından geçen her şeyi sorar. Mevlevi ve Bektaşi başlarlar adamın sorularına kendi meşreplerince cevaplamaya. İkisi de kendi yollarını tatlı bir dille anlatır. Bütün sorularının cevabını alan adamın aklına müritlerin kıyafetleri takılır. Zira Mevlevi’nin giydiği kıyafetin kolları o kadar geniş ve uzundur ki neredeyse içine üç kişinin kolu sığacak kadardır. Bektaşi’nin ise tam tersine bir kıyafeti vardır. Onun elbisesinin kolu daracıktır ve neredeyse tenine yapışmıştır. Bu duruma hayret eden adamcağız her ikisine de bu durumun neden olduğunu sorar. Adamın sorusunu önce Mevlevi cevaplar: “Giydiğimiz kıyafetin böyle geniş olmasının özel bir nedeni vardır” der ve ekler; “çünkü bizim yolumuzda insanların günahını, ayıbını ve kusurunu örtmek var. Bunu göstermek için elbisemiz böyle bol. Günahı, ayıbı ve kusuru örtsün diye böyle.” Bu yanıt adamın çok hoşuna gider ve diğer tarafındaki Bektaşi’ye sorar. Bektaşi önce yarısına kadar açık kollarına bakar ve gülerek cevap verir: “Bizim böyle geniş kıyafete ihtiyacımız yoktur çünkü biz kimsenin günahını, ayıbını ve kusurunu görmeyiz.” İnsan yeter ki görmesini bilsin, gören göze karanlık perde olmaz, görmek istemeyene ışık ne yapsın der Hz. Ali (kv). Çünkü görmek bakmak değildir cancağızım. Görmek ilk olarak kendini görmekle başlar. Geçmişin aynasında gelecekte kendine bakmakla… Sağa sola bakmak değildir bu dediğim. “Ne yapayım sonuçta insanım, bakacağım” diyorsan şayet ya yüreğine Mevlevi’nin bol kıyafetlerini giy baktığın yerde gördüğün kusurları kapat, yahut da Bektaşi’nin daracık göyneğini giy ki bakacak zamanın olmasın. Hem güneşe bakan gölgeleri göremez değil mi? Yanlış hatırlamıyorsam Şirazlı Şeyh Sadi “Başkasını görüp kendini görmemeyi, göz bebeğinden öğren!” öğren deyip görmemenin ne olduğu bizlere gösterir de yine bu satırda gösterileni değil görmek istediğimizi okuruz. İnsan yeter ki görmesini bilsin… Cümleler doğru olur sen doğru görür isen… Çünkü cancağızım kötü insan, hiç kimseye iyi zan beslemez. Çünkü, o herkesi kendisi gibi görür ve zannı kendisidir bilemez. İnsan kalbinde ne taşıyorsa onu görür… Ben mi? Sen bakma bana Özdemir Asaf’ın dediği gibi: “Ben senin baktığın yerde olurum!”
Ekleme Tarihi: 15 Şubat 2022 - Salı

ŞEYTANIN GÖR DEDİĞİ

Sana bu satırları güzel günler göresin diye yazıyorum. Görmek isteyip de göremediğimiz nice günlere erişmen duasıyla satırlara başlayıp hiç ara vermeden hikayemi anlatayım.

Zamanın birinde bir adam yolda giderken bir Mevlevi ile bir Bektaşi'nin sohbet ettiklerini GÖRür ve hemen yanlarına yaklaşır. Kendisini tanıtıp havadan sudan konuşunca asıl meramını anlatır. Adamcağız dergahları merak ettiğini, tarikatların ne olduğunu, dergahlarda ne yapıldığını ve aklından geçen her şeyi sorar.

Mevlevi ve Bektaşi başlarlar adamın sorularına kendi meşreplerince cevaplamaya. İkisi de kendi yollarını tatlı bir dille anlatır. Bütün sorularının cevabını alan adamın aklına müritlerin kıyafetleri takılır. Zira Mevlevi’nin giydiği kıyafetin kolları o kadar geniş ve uzundur ki neredeyse içine üç kişinin kolu sığacak kadardır. Bektaşi’nin ise tam tersine bir kıyafeti vardır. Onun elbisesinin kolu daracıktır ve neredeyse tenine yapışmıştır.

Bu duruma hayret eden adamcağız her ikisine de bu durumun neden olduğunu sorar. Adamın sorusunu önce Mevlevi cevaplar: “Giydiğimiz kıyafetin böyle geniş olmasının özel bir nedeni vardır” der ve ekler; “çünkü bizim yolumuzda insanların günahını, ayıbını ve kusurunu örtmek var. Bunu göstermek için elbisemiz böyle bol. Günahı, ayıbı ve kusuru örtsün diye böyle.”

Bu yanıt adamın çok hoşuna gider ve diğer tarafındaki Bektaşi’ye sorar. Bektaşi önce yarısına kadar açık kollarına bakar ve gülerek cevap verir: “Bizim böyle geniş kıyafete ihtiyacımız yoktur çünkü biz kimsenin günahını, ayıbını ve kusurunu görmeyiz.”

İnsan yeter ki görmesini bilsin, gören göze karanlık perde olmaz, görmek istemeyene ışık ne yapsın der Hz. Ali (kv).

Çünkü görmek bakmak değildir cancağızım. Görmek ilk olarak kendini görmekle başlar. Geçmişin aynasında gelecekte kendine bakmakla… Sağa sola bakmak değildir bu dediğim. “Ne yapayım sonuçta insanım, bakacağım” diyorsan şayet ya yüreğine Mevlevi’nin bol kıyafetlerini giy baktığın yerde gördüğün kusurları kapat, yahut da Bektaşi’nin daracık göyneğini giy ki bakacak zamanın olmasın. Hem güneşe bakan gölgeleri göremez değil mi?

Yanlış hatırlamıyorsam Şirazlı Şeyh Sadi “Başkasını görüp kendini görmemeyi, göz bebeğinden öğren!” öğren deyip görmemenin ne olduğu bizlere gösterir de yine bu satırda gösterileni değil görmek istediğimizi okuruz.

İnsan yeter ki görmesini bilsin… Cümleler doğru olur sen doğru görür isen…

Çünkü cancağızım kötü insan, hiç kimseye iyi zan beslemez. Çünkü, o herkesi kendisi gibi görür ve zannı kendisidir bilemez.

İnsan kalbinde ne taşıyorsa onu görür…

Ben mi?

Sen bakma bana

Özdemir Asaf’ın dediği gibi:

“Ben senin baktığın yerde olurum!”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

30
Mayıs
23
Mayıs
02
Mayıs
25
Nisan
18
Nisan
11
Nisan
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.