Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Fatih BABAOĞLU
Köşe Yazarı
Fatih BABAOĞLU
 

HATIRA KAÇ HARF USTA?

Hatıra altı harf değilmiş cancağızım, hakikat kelimesinin yedi harf olmadığı gibi. Bir yazarın en zor yazısı vefat eden yakınlarının ardından yazmaktır vesselam. Kalemi sokup yüreğine boğazında takılanları anlatmak ister. İster ki acısı biraz dinsin. Lakin heyhat! Yazdıkça daha da acır içi, yüreği, nefesi… Hatıra altı harf değilmiş, hakikat ise dört harf. Dünyada bir hakikat varsa o da dört harfli ölümmüş cancağızım. Cuma akşamı saat 22.00. Telefon acı acı çaldı. Ekrana baktım arayan Ömer’di. Ellerim titredi. Açtım. Hıçkırarak konuşuyordu: “Abi, Akif gitti.” Nasıl hazırlanıp arabaya bindim hatırlamıyorum bile. Yalnızca dostum Tuncer Keleş’i arayıp beraber gidelim, dedim. Yol boyu konuşup etsek de yüreğimde peşi sıra Fatihalar ve üstadın o çağları aşan şiirleri: “Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun   Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun.” Mehmet Akif Kır. Her ne halde olursa olsun yüzünden tebessümü eksik etmeyen fiyakalı kardeşim. Gitti… “O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın? Toprağın altındaki saklambaçta var mısın?” Gitti Akif’im. Tebessüm ederek gitti. Dermanı bilinmeyen bir hastalığın pençesinde, Azrail’in o güzel atına binip gitti. Mehmet Akif… Yerinde duramazdı yakışıklı kardeşim. İnşirah suresini şiar etmişti kendine: “Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.” “Kapı kapı, bu yolun son kapısı ölümse Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse.” 2016 yılında düşmüştü bu amansız hastalığın pençesine. O halinde bile tebessümünü eksik etmezdi kimseden gözleri hüzünlense de. Durmazdı. Parkta yöneticilikle başladı önce. Sonra çoğu gencin ekranlardan izleyip imrendiği kır düğününü konseptini Beyşehir’e kazandıran isimlerden oldu. Hakikat dört harfmiş cancağızım… Proje adamıydı Mehmet Akif. Mutlaka bir alternatifi bir çözümü vardı. En çokta koli bandıyla uğraşmayı severdi. “Bir koli bandının halledemeyeceğini iki koli bandı halleder.” derdi hep. Hani on parmağında on marifet diye tabir ettiğimiz bazı insanlar vardır ya. İşte Akif o hünerli insanların yolbaşçısıydı bizim içimizde. Son hünerini de geçen Cuma gösterdi bize. “O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner, Azrail’e hoş geldin, diyebilmek de hüner...” Tedavi derken ayağa kalktı Akif. Gerçi hiç yatmamıştı ki. Biliyordu bir kez yatsa bir daha kalkmayacak. 2018 yılında Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesinde Ortopedi ve Travmatoloji Servisinde hemşire olarak çalışmaya başladı. Kendi acısını derdini unutup insanlara şifa verdi şifaya duçar elleriyle. Umut verdi hüzünlü gözleri ve yüzünden eksik etmediği tebessümüyle. Hakikat cancağızım… Hicretin onuncu yılında, Peygamberimizin (sav), Mariye Validemizden doğan oğlu İbrahim vefat etti. Vefat ettiğinde on altı aylıktı. Çocuğun durumu kendisine haber verilir verilmez hemen oraya gitti Peygamberimiz (sav) can vermekte olan yavrusunu kucağına aldı yavaş yavaş gözleri kayan oğluna “Ey İbrahim!” dedi “Allah’ın takdirine karşı elden ne gelir?” Az sonra küçük İbrahim gözlerini hayata yumdu. O sıra Peygamberimizin gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. O sırada yanı başında duran Abdurrahman bin Avf, ”Yâ Resûlallah! Siz de mi ağlıyorsunuz?” deyince Peygamber Efendimiz (sav); “Evet, ben de.” diye buyurdu. “Ya Avf? Ben size günah ve ahmaklığın ifadesi olan şu iki ağlayış ve bağırışı yasakladım: Nimete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışından ve musîbet ve felâket sırasındaki bağırışla yüz göz tırmalamak, üst baş yırtmaktan. Benim bu ağlamam ise, şefkatin eseridir, acımadan ibarettir. Merhamet etmeyene, merhamet edilmez!” Ve arkasından ekledi “Göz ağlar, kalp üzülür. Biz yüce Rabbimizin razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz. Hakikat… Akif Hakka yürüdü. Yanına tebessümünü ve babasının isyan etmeden döktüğü peygamber mirası gözyaşlarını alıp yürüdü. “Ölüm güzel şey. Budur perde arkasında haber, Ölüm güzel olmasa ölür müydü Peygamber?”
Ekleme Tarihi: 09 Mayıs 2023 - Salı

HATIRA KAÇ HARF USTA?

Hatıra altı harf değilmiş cancağızım, hakikat kelimesinin yedi harf olmadığı gibi.

Bir yazarın en zor yazısı vefat eden yakınlarının ardından yazmaktır vesselam. Kalemi sokup yüreğine boğazında takılanları anlatmak ister. İster ki acısı biraz dinsin. Lakin heyhat! Yazdıkça daha da acır içi, yüreği, nefesi…

Hatıra altı harf değilmiş, hakikat ise dört harf. Dünyada bir hakikat varsa o da dört harfli ölümmüş cancağızım.

Cuma akşamı saat 22.00. Telefon acı acı çaldı. Ekrana baktım arayan Ömer’di. Ellerim titredi. Açtım. Hıçkırarak konuşuyordu: “Abi, Akif gitti.” Nasıl hazırlanıp arabaya bindim hatırlamıyorum bile. Yalnızca dostum Tuncer Keleş’i arayıp beraber gidelim, dedim. Yol boyu konuşup etsek de yüreğimde peşi sıra Fatihalar ve üstadın o çağları aşan şiirleri:

“Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun

  Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun.”

Mehmet Akif Kır. Her ne halde olursa olsun yüzünden tebessümü eksik etmeyen fiyakalı kardeşim.

Gitti…

“O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın?

Toprağın altındaki saklambaçta var mısın?”

Gitti Akif’im. Tebessüm ederek gitti. Dermanı bilinmeyen bir hastalığın pençesinde, Azrail’in o güzel atına binip gitti. Mehmet Akif… Yerinde duramazdı yakışıklı kardeşim. İnşirah suresini şiar etmişti kendine: “Boş kaldın mı hemen (başka) işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.

“Kapı kapı, bu yolun son kapısı ölümse

Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse.”

2016 yılında düşmüştü bu amansız hastalığın pençesine. O halinde bile tebessümünü eksik etmezdi kimseden gözleri hüzünlense de. Durmazdı. Parkta yöneticilikle başladı önce. Sonra çoğu gencin ekranlardan izleyip imrendiği kır düğününü konseptini Beyşehir’e kazandıran isimlerden oldu.

Hakikat dört harfmiş cancağızım…

Proje adamıydı Mehmet Akif. Mutlaka bir alternatifi bir çözümü vardı. En çokta koli bandıyla uğraşmayı severdi. “Bir koli bandının halledemeyeceğini iki koli bandı halleder.” derdi hep. Hani on parmağında on marifet diye tabir ettiğimiz bazı insanlar vardır ya. İşte Akif o hünerli insanların yolbaşçısıydı bizim içimizde. Son hünerini de geçen Cuma gösterdi bize.

“O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,

Azrail’e hoş geldin, diyebilmek de hüner...”

Tedavi derken ayağa kalktı Akif. Gerçi hiç yatmamıştı ki. Biliyordu bir kez yatsa bir daha kalkmayacak. 2018 yılında Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesinde Ortopedi ve Travmatoloji Servisinde hemşire olarak çalışmaya başladı. Kendi acısını derdini unutup insanlara şifa verdi şifaya duçar elleriyle. Umut verdi hüzünlü gözleri ve yüzünden eksik etmediği tebessümüyle.

Hakikat cancağızım…

Hicretin onuncu yılında, Peygamberimizin (sav), Mariye Validemizden doğan oğlu İbrahim vefat etti. Vefat ettiğinde on altı aylıktı. Çocuğun durumu kendisine haber verilir verilmez hemen oraya gitti Peygamberimiz (sav) can vermekte olan yavrusunu kucağına aldı yavaş yavaş gözleri kayan oğluna “Ey İbrahim!” dedi “Allah’ın takdirine karşı elden ne gelir?”

Az sonra küçük İbrahim gözlerini hayata yumdu. O sıra Peygamberimizin gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. O sırada yanı başında duran Abdurrahman bin Avf, ”Yâ Resûlallah! Siz de mi ağlıyorsunuz?” deyince Peygamber Efendimiz (sav); “Evet, ben de.” diye buyurdu.

“Ya Avf? Ben size günah ve ahmaklığın ifadesi olan şu iki ağlayış ve bağırışı yasakladım: Nimete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışından ve musîbet ve felâket sırasındaki bağırışla yüz göz tırmalamak, üst baş yırtmaktan. Benim bu ağlamam ise, şefkatin eseridir, acımadan ibarettir. Merhamet etmeyene, merhamet edilmez!”

Ve arkasından ekledi

“Göz ağlar, kalp üzülür. Biz yüce Rabbimizin razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz.

Hakikat…

Akif Hakka yürüdü. Yanına tebessümünü ve babasının isyan etmeden döktüğü peygamber mirası gözyaşlarını alıp yürüdü.

“Ölüm güzel şey. Budur perde arkasında haber,

Ölüm güzel olmasa ölür müydü Peygamber?”

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

17
Eylül
30
Mayıs
23
Mayıs
02
Mayıs
25
Nisan
18
Nisan
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.