Her insanın hayatına çeşit çeşit insanlar dâhil olmuştur. Kimisi içini ısıtmıştır, kimisi canını yakmıştır.
Sevgi iyileştiren olsa da, zaman zaman sevdiği için yara aldığını söyler insan. En çok sevdiklerim canımı acıttı derken bulur kendini…
Onlar için yaptıkları, fedakârlıkları, emekleri gözlerinin önünden bir bir geçmeye başlar bir film şeridi gibi…
Böyle zamanlarda kâh onları suçlar, kâh kendini… Pişmanlıklar alev gibi sarmaya başlar bedenini…
Oysa suçlamak atıl bırakır insanı. Ne kendini ne de başkalarını suçlamamalı insan.
Ve sevmek karşılık beklemeden, koşulsuzca olandır. Herhangi bir koşula bağlı değildir ki, olduğu gibi olduğu haliyle sevmektir gerçek sevgi…
…
İnsan sevmek özünde çiçek sevmek gibidir.
Çiçeklerin özelliklerini iyi tanırsa insan, hangi çiçeğe nasıl muamele edeceği konusunda zorlanmaz. Böylece Severken yara almaz.
Örneğin gidip bir kaktüse sarılır mı insan?
Kaktüsü de seversin, Gülü de…
Gülü koklarsın içine çeke çeke,
Kaktüsü ise seyredersin uzaktan,
gidip sarılmazsın yahut koklamazsın dikenleri canını yaksın istemiyorsan…
…
Tıpkı çiçeklerde olduğu gibi hayata dair insanlar için de durum böyledir.
Kimisi gül gibidir mis gibi kokar, içine çeke çeke nefeslenirsin her nefeste,
Kimisi kaktüs gibidir çok yaklaşırsan dikenleri canını acıtır.
Yani İnsanları iyi tanırsan kime nasıl muamele edeceğini hissedersen, tıpkı çiçekler de olduğu gibi sadece sevmenin güzelliğini yaşarsın.
Ve O zaman ne kimse canını acıtabilir, ne de kimseye öfkelenirsin…
Herkesi olduğu gibi kabul edersin ve seversin.