Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Fatih BABAOĞLU
Köşe Yazarı
Fatih BABAOĞLU
 

BİLİM Mİ FİLM Mİ?

“Acının tarifi olur mu usta?” Sana bu satırları bir acının ortasında yazıyorum cancağızım. Yazılanlar ülkemin alın yazısının satır araları sayılır mı bilmiyorum ama bazı şeylerin unutulmaması gerektiği için yazmak zorunda olduğumu biliyorum. Niye yazmak zorundayım biliyor musun? Öncelikle senin için yazdığımı bilesin can. Sonrasında ömrü hayatında üç kitabı okumamış eyyamcıların sosyal medya da rahat rahat ahkâm kesmemeleri için yazmak zorunda olduğumu biliyorum. “Dert ağlatır, aşk söyletir” der büyükler. Bu günlerde öyle koşullu kurallı bir yazı bekleme benden. Acımızı ve gözyaşımızı içimize akıtarak vatan aşkıyla çalakalem yazacağım. Zira unutmamamız gerekenler var… Şahit olduğumuz ve tarihe düşülecek notlar var… Beni bilirsin cancağızım. Öyle sinüsten kosinüsten anlayan biri olmadığımı da bilisin. Bilmeyenler bilsin ki ben alaylı taifesinden, alayını arayan ve bu bağlamda alayına soru soran bir âdemoğluyum. Böylesine yalın kanat uçarken gördüğümü yazıyorum. Bu zor zamanlarda, acının içinde kanat vururken bilime ve bilim insanlarına bir not düşelim istedim. Elbette acının tarifi olmaz… Ne matematikle ölçebilirsin acıyı ne bir başka bilimle. Ateş düştüğü yeri yakar… Bir jeoloji profesörü olan Candan Gökçeoğlu’nu dinleyelim gel. Candan hoca, “Bilimin dejenerasyonundan kaçınılmalıdır’ diyor ve ardından ekliyor, “Bilim insanlarının açık olmasa da halkın önünde tartışmaları; üstü örtülü de olsa en iyi ben bilirim havasına girmesi çok tehlikelidir. Bu bilimin dejenerasyonuna yol açar. Bu sebeple profesörlerin deprem hususunda bilgilendirme çabalarını abartmamalarını ve medyanın parlak ışıklarına yenik düşmemeleri gerekir.” Candan hocanın söylediği bu candan sözlerden hareketle bir şeyi net söyleyebilirim ki o da senelerdir çevrilmekte olan bir filmin can alıcı sahneleri şu felaket zamanlarında çekilmekte olduğudur. Evet, bir film cancağızım bu. İnançla bilimi karşı karşıya getiren bir film hem de… Zaten pamuk ipliğine bağlı olan inançları bilim teranesiyle kopartmak isteyenlerin senaryosunu yazdığı bir film. Bilimi putlaştırıp insanı küçük görmek. Bunu da insanlık adına yaptıklarını söyleyip insanı yok saymak…  Canını yediğim hümanizmin küresel havarileri. Bilim, bilim diyerek inançlarını topyekûn berhava eden zevatın derdi malum. Küresel çanaktan bir pay kapma derdi. Beri tarafta da ne damadı küstürüp ne gelini veren tayfa inançların bilimle çelişmediğini ispat için göbeklerini çatlatıyor.  Her fırsatta, medyanın her tarafında tartışıyorlar. Tartışmak değil bu elbet. Bir savaş. Elbette bu da bahse konu filmin senaryosunun içerisine dâhil. Bilimciler inananları “yobaz” diye yaftalayıp, kendisinin söyledikleri hariç hiçbir sözü doğru olarak kabul etmezken düşüncelerinin bağnazı oluyorlar. E hani Einstein’ın da dediği üzere bilim teoriler üzerinden ilerleyen hayal gücüne dayalı bir şeydi… Son olarak başımdan geçen bir olayı anlatıp yazıyı bitireyim. Geçenlerde bizim iki kapılıya bir bilim havarisi geldi. Elbette konuşurken mangalda kül bırakmadı. Ağzını köpürte köpürte “vay şöyle vay böyle” deyip bir sürü formülü sıralayıp kendini (bilimselliği değil) haklı çıkarmaya çalıştı. Söyleyecekleri bitince buna dedim ki göçüğün altında günlerce aç susuz hayatta kalan canlara ne diyeceksin diye sorunca “o mucize” dedi. Yahu hakikatten mucizenin bilimsel karşılığı ne? Aman bu sözlerime bakıp da bilime karşı çıkıyor falan zannına kapılmasın kimse cancağızım. Benim derdim bilim adı altında film çeviren küresel çanak yalayıcılarla. Her fırsatı ganimet sayıp canım vatanım üzerinde kirli duygularına ulaşmaya çalışanlarla vesselam… 
Ekleme Tarihi: 27 Şubat 2023 - Pazartesi

BİLİM Mİ FİLM Mİ?

“Acının tarifi olur mu usta?”

Sana bu satırları bir acının ortasında yazıyorum cancağızım.

Yazılanlar ülkemin alın yazısının satır araları sayılır mı bilmiyorum ama bazı şeylerin unutulmaması gerektiği için yazmak zorunda olduğumu biliyorum.

Niye yazmak zorundayım biliyor musun? Öncelikle senin için yazdığımı bilesin can. Sonrasında ömrü hayatında üç kitabı okumamış eyyamcıların sosyal medya da rahat rahat ahkâm kesmemeleri için yazmak zorunda olduğumu biliyorum.

“Dert ağlatır, aşk söyletir” der büyükler. Bu günlerde öyle koşullu kurallı bir yazı bekleme benden. Acımızı ve gözyaşımızı içimize akıtarak vatan aşkıyla çalakalem yazacağım. Zira unutmamamız gerekenler var… Şahit olduğumuz ve tarihe düşülecek notlar var…

Beni bilirsin cancağızım. Öyle sinüsten kosinüsten anlayan biri olmadığımı da bilisin. Bilmeyenler bilsin ki ben alaylı taifesinden, alayını arayan ve bu bağlamda alayına soru soran bir âdemoğluyum. Böylesine yalın kanat uçarken gördüğümü yazıyorum.

Bu zor zamanlarda, acının içinde kanat vururken bilime ve bilim insanlarına bir not düşelim istedim.

Elbette acının tarifi olmaz… Ne matematikle ölçebilirsin acıyı ne bir başka bilimle. Ateş düştüğü yeri yakar…

Bir jeoloji profesörü olan Candan Gökçeoğlu’nu dinleyelim gel. Candan hoca, “Bilimin dejenerasyonundan kaçınılmalıdır’ diyor ve ardından ekliyor, “Bilim insanlarının açık olmasa da halkın önünde tartışmaları; üstü örtülü de olsa en iyi ben bilirim havasına girmesi çok tehlikelidir. Bu bilimin dejenerasyonuna yol açar. Bu sebeple profesörlerin deprem hususunda bilgilendirme çabalarını abartmamalarını ve medyanın parlak ışıklarına yenik düşmemeleri gerekir.”

Candan hocanın söylediği bu candan sözlerden hareketle bir şeyi net söyleyebilirim ki o da senelerdir çevrilmekte olan bir filmin can alıcı sahneleri şu felaket zamanlarında çekilmekte olduğudur. Evet, bir film cancağızım bu. İnançla bilimi karşı karşıya getiren bir film hem de… Zaten pamuk ipliğine bağlı olan inançları bilim teranesiyle kopartmak isteyenlerin senaryosunu yazdığı bir film. Bilimi putlaştırıp insanı küçük görmek. Bunu da insanlık adına yaptıklarını söyleyip insanı yok saymak…  Canını yediğim hümanizmin küresel havarileri.

Bilim, bilim diyerek inançlarını topyekûn berhava eden zevatın derdi malum. Küresel çanaktan bir pay kapma derdi. Beri tarafta da ne damadı küstürüp ne gelini veren tayfa inançların bilimle çelişmediğini ispat için göbeklerini çatlatıyor. 

Her fırsatta, medyanın her tarafında tartışıyorlar. Tartışmak değil bu elbet. Bir savaş. Elbette bu da bahse konu filmin senaryosunun içerisine dâhil. Bilimciler inananları “yobaz” diye yaftalayıp, kendisinin söyledikleri hariç hiçbir sözü doğru olarak kabul etmezken düşüncelerinin bağnazı oluyorlar. E hani Einstein’ın da dediği üzere bilim teoriler üzerinden ilerleyen hayal gücüne dayalı bir şeydi…

Son olarak başımdan geçen bir olayı anlatıp yazıyı bitireyim. Geçenlerde bizim iki kapılıya bir bilim havarisi geldi. Elbette konuşurken mangalda kül bırakmadı. Ağzını köpürte köpürte “vay şöyle vay böyle” deyip bir sürü formülü sıralayıp kendini (bilimselliği değil) haklı çıkarmaya çalıştı. Söyleyecekleri bitince buna dedim ki göçüğün altında günlerce aç susuz hayatta kalan canlara ne diyeceksin diye sorunca “o mucize” dedi.

Yahu hakikatten mucizenin bilimsel karşılığı ne?

Aman bu sözlerime bakıp da bilime karşı çıkıyor falan zannına kapılmasın kimse cancağızım. Benim derdim bilim adı altında film çeviren küresel çanak yalayıcılarla. Her fırsatı ganimet sayıp canım vatanım üzerinde kirli duygularına ulaşmaya çalışanlarla vesselam… 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

17
Eylül
30
Mayıs
23
Mayıs
02
Mayıs
25
Nisan
18
Nisan
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.