Her çağda, Firavun misali nefesler, ilahlıklarını rahatça sürdürmek için,
Etraflarında Gönül’den uzak, zavallı köleler ve çıkarlarına göre alıp satan tacirler olsun istemişler.
Bunun içinde, önce uzaklarda, erişilmez ulaşılmaz bir gök tanrı inancını,
Sonra da Babil kulelerini inşa ettirmişler!
Kendileri gibi elinde kırbacı istediğine istediği cezayı veren yahut kendine tapanlara, yandaşlarına menfaatleri doğrultusunda ödüller dağıtan ve Göklerde oturan bir ilah tasvir etmişler!
Oysa ilk şarttır;
“Eşhedü en la ilahe illallah!” Sırrına ermek!
En derinden hissederek “Tanıklık etmektir, ilah yok, sadece Allah var” demek!
Lakin ne var ki insanların çoğu, uydurduğu ilahlarının ve zanlarının peşinde, kendi kendine zulm etmekte!
Ya korkarak köleler gibi ibadette, ya da gösteriş şan şöhret ile birlikte, yaptıkları verdikleri neticesinde, tüccar misali alış veriş peşinde! Bir nevi menfaatleri uğrunda ticarette!
…
Oysa Sade’ce Aşk ile En Derinden hissedene,
İki yay arası kadar, hatta daha da yakın!
İç içe geçmiş halde!
EDNA! (İşte En Yakın!)
Öyle yakın ki; alınan nefes, verilen nefes misali,
Elini göğsünün üzerine yerleştirmek kafi!
Çünkü Sade’ce Gönül’den hissedenin,
E-n
D-ip’ten
N-asibidir
A-şk!
Ve böylece,
Uzaklarda aramaz, şah damarından daha yakın olanı!
Elini göğsüne yerleştirir,
Ve Artık;
En Derinden Nefesidir Aşk’ı!