İçine Ateş düştü mü, alev alev yanmaya başlar yürek…
Yürekte yangınlar, Gönül’de ise derin ve serin sular…
Pişmek süreçlerinde, Ham hallerden, yani toyluk zamanlarından geçilirken, Gönül vermekten Asla Vazgeçmeyen kıvılcımlar büyürler ve yerini Ateş’e bırakırlar.
Ateş; bacayı çoktan sarmıştır artık ve tıpkı kanın deli deli aktığı o gençlik zamanları misali, Aşk olmak zamanlarıdır.
Kıvılcımın ve damlanın tadı alınmış, Ateş’e Aşık olmak ve Su’ya Aşık olmak zamanları başlamıştır. Bir yandan ateşler içinde yanılırken, bir yandan da ibrahim misali;
“Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!” Emri duyulur da, serin sularda olunur. Elbette ibrahim olunmuşsa eğer!
Peki, neydi İbrahim olmak?
Fedakarlık ile, sabır ile ve tam bir teslimiyet içinde Gönül feda etmekti!
Lakin, Nefs şaşar da, başka Ateşlere göz kayarsa, Ateşler içinde yanılır ancak Gönül’ün serinleten yağmurlarından mahrum kalınır!
Ancak Ayn Şaşmadı Kaymadı olunur ise,
Şaşmaz Eminlik ve Razılık içinde, Gönül vermekten asla vazgeçmeyene, kıvılcım nasip edilir.
Ve kıvılcım bir de bakarsın ki Ateş olur.
Çünkü Gönül vermekten asla vazgeçmeyenlere, Aşk’a Teslim Edilmenin Şahitliği nasip edilir.
Sadece derinden, en derinden inanan ve Gönül’den hissedenler yaşar ve yaşatırlar Aşk’ı!
İşte o vakit, göz gördüğünü yalanlamaz ve tanık olur!
A-şk’a
T-eslim
E-dilmenin
Ş-ahitliğinde!
“Ey Ateş’e aşık olan Pervane!
Kıvılcımdır;
Gönül vermekten Asla Vazgeçmemek!
Ve,
Kıvılcım’dan Ateş’e dönüşürken,
Aşk’a Teslim Edilmenin Şahitliğinde;
Pişmek üzere, OL dendi ise;
Can atarcasına, Ateş’e aşık olmaya gönül vererek, Ateş’e bakmaktan gözünü dahi kırpmayarak;
Ateş’e de
Alev’e de
Kıvılcım’a da Aşk ile bakarak,
Ateş’i de
Alev’i de
Kıvılcım’ı da Aşk ile gönül eşliğinde hissederek,
Hissettiğini derin derin yaşamak ile
Kıvılcım arar yangın olmak için,
Ve seyreyler Ateş’e aşık olan Pervane,
Alev ne güzel raksediyor, Kıvılcımlar ne güzel çatırdıyor diye!