Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Pınar KOCAMAN
Köşe Yazarı
Pınar KOCAMAN
 

KALPSİZ OLMAYA VAR MISIN?

Şimdi başlığı okuyanlar arasından, “Ne demek ki bu kalpsiz olmaya var mısın?” diyenler olabilir… Elbette, pek çok insanın bildiği anlamda “kalpsiz” olmak; Merhameti vicdanı olmayan, katı yürekli, acımasız, duygusuz kişiler için kullanılırken, bizim burada bahsettiğimiz kalpsiz olmak ise çok daha derin bir manadadır. … İlk bahsedilen anlamda kalpsiz olan kimseler; Allah’ı unutan ve Allah’ında onları unuttuğu kimselerden olmuşlardır da, Kalpleri mühürlemiş olarak, Hakikati işitemez, göremez ve idrak edemezler. Ve konuya dair Kuran’da Hac Suresi 46. Ayette şöyle der; “(Onların) Gözleri görmüyor değil, yalnızca sinelerdeki kalpleri körleşmiş. Onlar hiç yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı? Yoksa duyan gönülleri, işiten kulakları olurdu.” Demek ki duyan kulaklar değil, Gönüllermiş, Gören gözler değil, Gönüllermiş, İdrak eden ise akıl değil, Gönül imiş… Bu sebeple denir ki; Her işittiğiniz, duyduğunuz değildir! Her baktığınız, gördüğünüz değildir! Her bildiğiniz de, idrak ettiğiniz değildir! Çünkü; Bakan gözler olsa da, Gören Gönüldür! İşiten kulaklar olsa da, duyan Gönüldür! Bilen Akıl olsa da, idrak eden Gönüldür! Ve beşerlik halleri içinde olan insan, gördüğünü, duyduğunu zannettikleri ile “biliyorum” diyerek pek çok vakit yanılgılar içinde kalır da, hakikati idrak edemez. Öyleki; pek çok zaman bu zanları sebebiyle, hem sevdiklerine, hem de kendi nefsine zulm eden olur. … Bazende, kendisi için Gönül verenleri kalpsiz zanneder. Örneğin, Nakliye kamyonuna yükleme yapılırken, yerlere dökülmüş olan nohut tanelerini kamyonun etrafından çocuklarına toplatan, nohut tüccarı bir baba, çocukları tarafından kalpsiz olarak görülür ve “Derdi ne ki bu adamın, bir avuç nohut tartıda kilo bile oynatmayacakken, neden canımızı çıkarıyor, kesin kalpsiz bu adam” diyebilirler. Oysa babanın derdi O bir avuç nohuttan çok daha ötededir… Çocuklarına, İsraf etmemeyi, Alın terinin, emeğin, nimetin kutsal oluşunu öğretmektir. Yahut çocuklarının kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmesi için, onları hazıra kondurmayan, onlara emek vermeyi öğreten bir anne, dışardan bakanlarca, çocuğunu sevmeyen, onu zorlayan, kalpsiz biri olarak görünebilir. Oysa içerden yani Gönül güzüyle görenler için durum bambaşkadır. Veya “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti üzere yaşaması için, kişiye hatalarını söyleyen bir dostu, abisi ya da kardeşi, O esnada beşerlik içinde kalmış kişi tarafından kalpsizlik olarak algılanabilir. … Velhasıl; İnsanın gelişimi üzere, tekamülü için hizmet eden, öğretmen olan, yani Rab tecellisi olarak aleminde var olan bir çok insan, kişiye kalpsiz olarak gelebilir. Çünkü kişi, beşerlik halleri içindeyken, alınganlık ve zanlarla dolu olduğundan, “Kalbim kırıldı” der, “Çok canım yandı” der, yahut hayal kırıklığına uğradığını söyler. Gönül’e dahil olanda ise, böyle lüksler yoktur. Kırılmak, kızmak, alınmak, darılmak, küsmek, öfkelenmek veya kıskanmak gibi haller olmaz. Gönül; Daima Canlı ve Diri olarak, Selam hali üzere, barış ve esenlik içindedir de, Can atar hizmete Gönüller’e, Karanlıklar’dan Aydınlıklar’a çıkarmak üzere, Her An Yeni Bir Şen’de! Bu sebeple denir ki; “Herkeste kalp vardır lakin Gönül yoktur” diye… Kalbi olanlar sevilmek övülmek peşinde koşarken, Gönül olanlar Aşk olmak içindedirler… Şimdi bir daha soralım; KALPSİZ OLMAYA VAR MISIN?  
Ekleme Tarihi: 14 Ağustos 2024 - Çarşamba

KALPSİZ OLMAYA VAR MISIN?

Şimdi başlığı okuyanlar arasından, “Ne demek ki bu kalpsiz olmaya var mısın?”
diyenler olabilir…
Elbette, pek çok insanın bildiği anlamda “kalpsiz” olmak;
Merhameti vicdanı olmayan, katı yürekli, acımasız, duygusuz kişiler için kullanılırken, bizim burada bahsettiğimiz kalpsiz olmak ise çok daha derin bir manadadır.
İlk bahsedilen anlamda kalpsiz olan kimseler;
Allah’ı unutan ve Allah’ında onları unuttuğu kimselerden olmuşlardır da,
Kalpleri mühürlemiş olarak,
Hakikati işitemez, göremez ve idrak edemezler.
Ve konuya dair Kuran’da Hac Suresi 46. Ayette şöyle der;
“(Onların) Gözleri görmüyor değil, yalnızca sinelerdeki kalpleri körleşmiş. Onlar hiç yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı? Yoksa duyan gönülleri, işiten kulakları olurdu.”
Demek ki duyan kulaklar değil, Gönüllermiş,
Gören gözler değil, Gönüllermiş,
İdrak eden ise akıl değil, Gönül imiş…
Bu sebeple denir ki;
Her işittiğiniz, duyduğunuz değildir!
Her baktığınız, gördüğünüz değildir!
Her bildiğiniz de, idrak ettiğiniz değildir!
Çünkü;
Bakan gözler olsa da, Gören Gönüldür!
İşiten kulaklar olsa da, duyan Gönüldür!
Bilen Akıl olsa da, idrak eden Gönüldür!
Ve beşerlik halleri içinde olan insan, gördüğünü, duyduğunu zannettikleri ile “biliyorum” diyerek pek çok vakit yanılgılar içinde kalır da, hakikati idrak edemez.
Öyleki; pek çok zaman bu zanları sebebiyle, hem sevdiklerine, hem de kendi nefsine zulm eden olur.
Bazende, kendisi için Gönül verenleri kalpsiz zanneder.
Örneğin, Nakliye kamyonuna yükleme yapılırken, yerlere dökülmüş olan nohut tanelerini kamyonun etrafından çocuklarına toplatan, nohut tüccarı bir baba, çocukları tarafından kalpsiz olarak görülür ve “Derdi ne ki bu adamın, bir avuç nohut tartıda kilo bile oynatmayacakken, neden canımızı çıkarıyor, kesin kalpsiz bu adam” diyebilirler. Oysa babanın derdi O bir avuç nohuttan çok daha ötededir…
Çocuklarına, İsraf etmemeyi, Alın terinin, emeğin, nimetin kutsal oluşunu öğretmektir.
Yahut çocuklarının kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmesi için, onları hazıra kondurmayan, onlara emek vermeyi öğreten bir anne, dışardan bakanlarca, çocuğunu sevmeyen, onu zorlayan, kalpsiz biri olarak görünebilir. Oysa içerden yani Gönül güzüyle görenler için durum bambaşkadır.
Veya “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayeti üzere yaşaması için, kişiye hatalarını söyleyen bir dostu, abisi ya da kardeşi, O esnada beşerlik içinde kalmış kişi tarafından kalpsizlik olarak algılanabilir.
Velhasıl; İnsanın gelişimi üzere, tekamülü için hizmet eden, öğretmen olan, yani Rab tecellisi olarak aleminde var olan bir çok insan, kişiye kalpsiz olarak gelebilir.
Çünkü kişi, beşerlik halleri içindeyken, alınganlık ve zanlarla dolu olduğundan,
“Kalbim kırıldı” der, “Çok canım yandı” der, yahut hayal kırıklığına uğradığını söyler.
Gönül’e dahil olanda ise, böyle lüksler yoktur. Kırılmak, kızmak, alınmak, darılmak, küsmek, öfkelenmek veya kıskanmak gibi haller olmaz.
Gönül; Daima Canlı ve Diri olarak,
Selam hali üzere, barış ve esenlik içindedir de,
Can atar hizmete Gönüller’e,
Karanlıklar’dan Aydınlıklar’a çıkarmak üzere,
Her An Yeni Bir Şen’de!
Bu sebeple denir ki;
“Herkeste kalp vardır lakin Gönül yoktur” diye…
Kalbi olanlar sevilmek övülmek peşinde koşarken,
Gönül olanlar Aşk olmak içindedirler…
Şimdi bir daha soralım;
KALPSİZ OLMAYA VAR MISIN?
 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.