Her insanın hayatında, tüm taşların yerinden oynadığı, deyim yerindeyse hayatının altının üstüne geldiği dönemleri olur. Böyle dönemlerde pekçok kişinin içinde, bir iç hesaplaşma başlar.
İnsanoğlu, önceleri başkalarını suçlar. Başına gelenlerin sebebini dışarıda arar. Bulduğu suçlular için kah nefsine yenilerek beddua eder, kah kendini temize çıkararak “ilahi adalet gösterecek her şeyi” diyerek kendince dua eder. Lakin içten içe, gizliden gizliye bir kin ve nefret duyar. Başına gelenler sebebiyle suçlu bulduklarının da canının yanacağı günü bekler. “Ben yandım, onlar da yansın” derken, aslında kendi yangınını büyütür ve ateşine odun taşımaya devam eder.
Sonra sıra kendine gelir. Bu sefer de tüm olanların suçlusu olarak kendini görmeye başlar. Geçmişi ile yüzleşmeye ve bir iç hesaplaşmaya geçer. Bu kez de pişmanlık ateşinde alev alev yanmaya başlar. Ne zaman ki “ Hesap görücü olarak Allah yeter” ayetini hakkıyla idrak eder, o vakit tüm yargılardan ve hüküm verici olmaktan edep eder.
Geçmişle kavgaları biter. Çünkü anlar ki; “ Dün İle Bugün arasında kavga çıkarsa, Yarın kaybeder” (W.Churchill). İnsan ister geçmişiyle, ister kendiyle, ister başkalarıyla, ister aklıyla kalbi arasında kavgaya tutuşsun farketmez, tutuşan içten içe hep kendi olur. Netice de kavganın kazananı yoktur. Asıl maharet sulh etmektedir. Yurtta sulh cihanda sulh misali, Gönlün’de huzuru barışı yaşayanın, tüm aleminde barış, huzur ve esenlik olur.
Çünkü her olanın bir Hikmet üzere olduğunun eminliği, insanın ateşine serinlik olur ve yüreği sükunet bulur. Aleminde “Bizde “Ey ateş!, İbrahim’e serinlik ve selâmet ol!” dedik” (Enbiyâ Suresi 69. Ayet) hali yaşanır.
…
Hani bir filmi izlerken, filmin başında ya da ortasında, insanın anlamlandıramadığı sahneler olsa da, sabırla filmin sonunu bekler. Bakalım senarist bu sahneyi nereye bağlayacak derken, filmi seyreylemeye devam eder. Çünkü aslında bir güven duyar, sahnelerin filmin ilerleyen aşamalarında bir yere bağlanacağına…
Öyleyse, bu telaş niye? Neden feryat edersin, kendini üzersin her şeyin sonu gelmiş gibi? Sadece hisset manayı, senin filminde de hiç bir sahne, boşuna değil! Şimdilik bunu idrak edemesende, filmin ilerleyen sahnelerinde anlayacaksın, her birindeki hikmeti ve gereği…
O zaman da şükredeceksin her olana…
Hatırla, İzni olmadan yaprak bile kıpırdamıyorsa, hiç öylesine, alelade, anlamsız bir sahne var edilir mi?
Daima her olan, Mutlak bir hikmet üzeredir. Ve Kuran’da Bakara Suresi 216. Ayet şöyle der;
“Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, Siz bilmezsiniz! ( Sizler ilmin sahibi değilsiniz).”
Bu sebeple, İnsan başına gelen hadiseler de, buzdağının görünen küçük bir parçası misali, ancak az bir kısmını kavradığını, oysaki o görünmeyen büyük parçada, daha nice hikmetler gizli olduğunu unutmamalıdır.
…
Ve Ne zaman ki insan, mutlak bir teslimiyet içinde olur, o vakit aklının peşin hüküm verme gafletinden ve nefsinin günah keçisi bulma oyunundan özgürleşir. Daima Huzurda olmanın Huzuru ile Gönlün’e teslim olmuştur. Ve “Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar”
ayeti yaşanır.
Gel bugün bırak sende, her haliyle, her şeyi senden iyi bilene…
Geçmiş hesaplarını ve gelecek kaygılarını yük etme kendine!
Nice peygamber kıssaları üzerinden örneklendirmiş sana, idrak et diye!
Hiçbir şeyi, hiç kimseyi kınama, yargılama, kırma!
Kötülüğe dahil olma! Hiç bir art niyet, düşünce yahut eylem içinde olma!
Her olanın, bir hikmet üzere olduğuna emin ol!
Çünkü “emin” lik, iman’dan gelir.
Ne zaman için yansa, kendinle yahut bir başkasıyla kavgaya tutuşacak olsan, hep bunu hatırla!
Sen sadece sana düşenleri tertemiz bir niyetle ve sabırla en güzel haliyle yapan eden ol!
Gerisini O’na bırak. O ne güzel vekildir. Emin Ol, Bir nefeste, Seni karanlıklardan Aydınlıklara çıkarıverir…
İÇİNE DÖN, HİSSET VE HATIRLA…