“Hamal Mehmet Efendi”
Herkes onu böyle çağırır.
Fakir mi?
Hem de nasıl…
İzbe bir gecekonduda yaşar.
Yaşamak denilir mi buna?
Denmese de yaşar işte…
Dilinde hep “şükür” vardır.
“Şükür, buna da şükür…”
Babası çocukken ölmüştür.
Gördüyse de hatırlamaz.
Anası ise yaşlı hem de yatalak.
Karısı da ölmüştür birkaç sene önce…
Üçüncü kızını daha bebekken
“Ayrılık hediyesi” olarak bırakmıştır
Hamal Mehmet Efendi’ye
Evet, “Hamal Mehmet Efendi’ye”
Çünkü herkes onu böyle çağırır.
Zayıftır, çelimsizdir
Hamal Mehmet Efendi…
Nasılsa güçlüdür fakat hem de azimli.
“Ya Allah” deyince
Dünyayı sökecek sanırsınız yerinden.
O hep “Ya Allah” der.
O’na dayanır, O’ndan medet alır.
Yüzündeki çizgiler derindir.
Hamal Mehmet Efendi’nin.
Hayat yüzünde derin derin açmıştır çizgilerini…
Yaşı daha kırk dokuz
Elli bile değil…
Gören yetmişlik sanır
Hamal Mehmet Efendi’yi
Patron bağırınca hamallara
İlk o gider.
Hem de koşarak,
Hem de uçarak...
Nasıl koşmasın?
Sonunda ekmek var,
Sonunda hayat var…
Hayat denir mi buna?
O, hep “şükür” der.
“Çok şükür, buna da şükür…”
“Senin mi ulan sanki taşıdıkların?
Biraz yavaş taşı” der arkadaşları
Evet onun.
Bütün yükler onun.
Hayat kocaman bir yük ve bütün yükler onun.
Taşınır mı bunca yük?
Geceleri sızlar kemikleri.
Nasırlı elleri hem kaskatı kesilir.
Sabaha kalkamayacağım sanır.
Evdekileri düşünür, aç boğazları düşünür.
Düşünür hem de ağlar.
Ağlar Mehmet Efendi.
Pardon, “Hamal Mehmet Efendi”
Çünkü herkes onu böyle çağırır.