Tarihler 22 Mart 1394’ü gösteriyordu. Timur Mardin kuşatmasındaydı. Şehri zapt ettiği sırada gelen bir haber hem Timur’u mutlu edecek hem de kadim şehir Mardin’in bağışlanmasına sebep olacaktı. Haberi veren ulak bir torunu olduğunu müjdeliyordu. Muhammed Taragay isimli bu torun Uluğ Bey namıyla hüküm sürecek Timurluların parlak simalarından birisi olacaktı.
Uluğ Bey’in çocukluk ve gençlik yılları dedesinin payitahtı olan Semerkant şehrinde geçti. Devrin en iyi hocalarının elinde matematik, astronomi ve kıraat gibi ilimler tahsil etti. Dedesinin ve babasının hilafına gözü savaşta değildi. İlimle uğraşmayı seviyordu. 7 kıraat üzerine Kur’an okuyabilecek kadar İslami ilimlere vakıftı. Zic-i Uluğ Bey isimli astronomi kitabını yazabilecek kadar göklere meftundu.
Babasının sağlığında on altı yaşından otuz sekiz yaşına kadar Maveraünnehir hükümdarı oldu. Bu dönemde büyük emir anlamına gelen Uluğ Bey unvanıyla anıldı. Babası Şahruh’un 1447 yılında vefatı ile bu büyük hükümdar oğulları ile taht mücadelesine girişti. Bu mücadelelere bir de yakından bakalım. Taht mücadeleleri sırasında Horasan’a hâkim olmak için Herat şehrini kuşattı. Şehri oğlu Abdüllatif’in yardımıyla alabildi. Başkent Semerkant’ın kuşatıldığını haber alması üzerine Herat’ı oğluna bırakıp başkente döndü. Ancak baba ve oğul arasındaki kırgınlıklar nedeniyle Abdüllatif babasını takip etmeye başladı. Baba ve oğul arasındaki mücadele Uluğ Bey’in oğluna tabi olması ile neticelendi. Bir süre sonra Uluğ Bey oğlundan hac görevi için izin istedi. Bu izni aldı. Ama Semerkant’a iki gün mesafede bir köyde Abdüllatif’in adamları tarafından durduruldu. Bu işin sonunun ölüm olduğunu biliyordu. Kadere teslim olmaktan başka çaresi de yoktu. Ama baba katilinin saltanatı da ancak altı ay olurdu. Uluğ Bey oğlunun adamlarının eliyle şehit edildi. Dedesinin Semerkant’taki türbesine şehitler gibi defnedildi. Timur Cihangir olarak torunu Uluğ Bey ise alim olarak tarihteki yerini aldı. Abdüllatif ise baba katili olarak kısa süren bir saltanat sonunda Uluğ Bey’in adamlarının eliyle öldürecekti.
Uluğ Bey’in ardından Semerkant Rasathanesi ve medresesi gibi şanına yakışır mimari eserler kaldı. Bu rasathanede Cemşit Kaşi, Kadızade Rumi ve Ali Kuşçu gibi ilim adamları yönetici olacaktı. Son iki bilim adamı daha sonra Anadolu coğrafyasına gelecek ve Asya’nın birikimini Anadolu’ya taşıyacaklardı. Uluğ Bey tarafından 1438 yılında bitirilen Zic-i Uluğ Bey isimli astronomi ve matematik kitabı Osmanlı coğrafyasında uzun yıllar okunacaktı. Zic’te yer alan hesaplamalar bugünün bilimsel verileri ile de tutarlıydı. Bu devirde İslam coğrafyasının bir ucunda bunlar olurken diğer ucunda Osmanlı güneşi parlıyordu. Endülüs medeniyeti ise İspanyollar tarafından söndürülüyordu.