Günümüzde pek çok insanı içine çeken bir girdap var ki; oda sadece şekle bakarak, dar kalıplar içersinde yaşarmış gibi yapmak…
Bir çok insan, sosyal medya başta olmak üzere, hatta reel hayatlarında da, çeşitli kimlikleri ve maskeleri ardında, aslında özünde yaşamadığı, şeklen yaşarmış gibi etrafına lanse ettiği hayatlar yaşamakta…
Yaşadığı her anı, Gönlünce hissederek yaşamak yerine, ya nefsinin- arzularının kölesi olarak, başkalarına gösteriş yapmak için yaşıyor ya da elalem ne der diyerek, toplumun ailesinin biçtiği rollerin içinde hapsolarak korkularının kölesi olarak yaşıyor.
…
Örneğin kızınız, oğlunuz, kardeşiniz arkadaşınız ya da sevdiğiniz bir insan, sizi hayatına dahil olan özel bir insanla tanıştırmak istediğini söylese, ona nasıl sorular sorarsınız?
Buzdağının görünen kısmı misali, şekle dair, kimlikler ve ünvanlar üzerine mi olur sorularınız yoksa şahsiyetini tanımak, özünü kavramak, içini yani derinlerini okumak üzerine mi olur?
Bu konuya dair, Antoine de Saint-Exupery ‘in yazmış olduğu “Küçük Prens” adlı kitabında, güzel bir bölüm vardır;
“Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım onlara yeni edindiğiniz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. "Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş?" sormazlar bile. "Kaç yaşında" derler, "kaç kardeşi var, kaç kilo, babası kaç para kazanıyor?" bu türlü bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar.”
…
Oysa bir insanı tanımak demek, onun gönlünü tanımaktır, yüreğini sezmektir. Bu sebeple insan tüm zanlardan, dar kalıplardan ve yaftalardan arınarak, dışa yani şekle bakarak değil, içe, Öz’e bakarak, hissederek yaşamalıdır.
Sakın ha, bir insanın dış görünüşüne bakarak zanda bulunmayın…
Ne deli görünenler vardır hakikatte Velidir,
Ne dindar görünenler vardır, gerçekte şeytana pabucunu ters giydirir…
İşte bu yüzden şekilci olmayın, Öz’üne bakın…