Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Merve NAVRUZ
Köşe Yazarı
Merve NAVRUZ
 

ŞEMSİYE

Sessiz bir evin, sessiz hissedilen sıcaklığı içinde, yeri olacak kadar var, yeri doldurulacak kadar yok olan bir şemsiye. Kapı dışarı eşyası olarak görüldüğüm ve gidenin elini tuttuğum için kapı yanıdır menzilim. Eşyanın ruhu var diyen lafı güzaf bir tespitin sahibi olan insanoğlu, aslında eşyanın enerjisi olduğunu anladığı vakit, her eşyanın yeri yerli yerinde olacaktır. Ben mesela, ne idim ki şemsiye koydular adımı, hem madem adımla eşdeğer ise yerim ne işim vardı kapı kenarında? Beni üretme fikrini veren Yaradan, ilham verdiği insana güneşten korumam amacıyla ilham vermiş. Tarihin farklı farklı zamanlarında, farklı nesneler ve malzemeler kullanarak güneş kovucu olarak kullanmışlar beni. Şems, güneşin bir diğer adı olduğundan mütevellit, koruduğum şeyin adıyla anılmışım. Sonralarda, yağmurdan korunmak için kullanılmışım fakat ismim hiç değişmemiş, dönüşmemiş. Ne yalan söyleyeyim bende değişmesini istemezdim adımın, çünkü ben birkaç malzemenin bir araya gelmesiyle işe yarayan bir alet halini bulmuş, hem de bu sessiz evde kısık sesle dinlenilen radyoda anlatılan "Şems" adındaki bir zat ile yarı adaş olmuştum. Evdekiler dinledikçe bende dinledim, dinlerken Şems'i bende sevdim. Hem, belli olmaz bir gün evden biri Konya sokaklarını aşıp giderse Şems'in türbesine benimle, insanoğlunun duymadığını duyar, işitmediği kadar seslenirim ona. Kim bilir... Öte yandan, varlığımla alakalı tefekkür halimin devamı dahilinde, yağmur ve güneşten koruyan ben iken, beni ihtiyaç duydukları zamanlarda kullanırlarken, neden daimi bir korunma için beni ve içinde tüm işlevsel alemi koruyan, Allah'a sığınmazlar? Bedenî bir korunma gereksinimi, ruhani bir korunmadan daha mı gerekli? Sessiz ama dokunaklı sesleri olan bu evdeki insanlar, ruhlarını ne ile koruyorlardı acaba? Ruh sahibi olmayanlar ben, onları asla anlayamam belki evet ama görmek ve bilmek istiyordum, bu sorumun somut halini. Gözlemlerim beni doğru yola götürmeyebilirdi beni çünkü; korunması gereken şey gözle görülür bir madde değildi ve bu sebeple koruyan şey her ne ise o da görülen bir şey değildi. Tahminlerim ve izlemlerim arasındaki hasbihal bir müddet devam etmişti, taa ki o güne kadar. O gün, sorularım iki kez farklı biçimlerde cevaplanmıştı hemde. Evin annesi dışarı çıkmak için hazırlanıyordu. O ayna karşısında, ayna benim karşımda idi. Çeşitli kıyafetler giymiş, en sonunda da başını zümrüt yeşili bir eşarp ile örtmüştü derken sessiz evin dokunaklı sesi olan küçük kızı annesine sorular soruyordu. "Neden başörtü takıyorsun, sen hep böyle giyiniyorsun dışarı çıkarken, neden? "diye bir takım soruları ard arda getirdi. Gülümseyerek "ne güzel bir soru bu" diyen anne ardından devam etti. "Bak kızım, şu karşımdaki vestiyerde duran şemsiyeyi görüyor musun? Neden kullanırız ne işe yarar? Yağmur yağdığı zaman bizi ıslanmaktan korur, o olmadığı zaman ıslanırız ve bu hiç de hoşumuza gitmez. Bizi istemediğimiz bir duruma düşmekten korur yani. İşte başıma örttüğüm başörtü de tıpkı böyle. Belki bizi ıslanmaktan korumuyor fakat onun da bizi koruduğu farklı şeyler var. Olumsuz ve kötü bakışlara maruz kalmamak, kötü enerjilerin odağı olmamak ve çok kıymetli olan bedenimizi bir inci misali muhafaza etmek gibi hünerleri var tesettürlü olmanın. Ardından devam etti... Ve biz kadınların korunması gerektiğini bilen Rabbimiz bize örtünmemizi emretti. Kendimizi korumak ve korunmak için, yine kendi iyiliğimiz için yani. Beni anladın mı kızım?" diye sonlandırdı cümlesini. Yeni bir şey keşfetmiş edası ile gözlerinin içi parlayan minik kız, "benim annem bir inci "diyerek yüksek sesle defa kez sözlerini tekrar ediyordu. Anlamış ve çok sevmişti bu konuyu belli ki. Sonra birlikte beni de yanlarına alarak sonbaharın, sanat eseri halindeki sokaklarında yürüdüler. Evet, ikimiz de birer eşyaydık dışarıdan bakıldığında. Ben yağmur ve güneşten korurdum, o ise bir inciyi... Ne değerli! Madde halinde manevi bir kalkan olabilmek, her eşyaya da nasip olmaz sanırım. Kendimden yola çıktığım ve yolda kendimi bulduğum bir hâl ile benim ve sizlerin de karşınızda manzara olan incilere, selam olsun. Sevgilerimle…
Ekleme Tarihi: 21 Kasım 2024 - Perşembe

ŞEMSİYE

Sessiz bir evin, sessiz hissedilen sıcaklığı içinde, yeri olacak kadar var, yeri doldurulacak kadar yok olan bir şemsiye. Kapı dışarı eşyası olarak görüldüğüm ve gidenin elini tuttuğum için kapı yanıdır menzilim. Eşyanın ruhu var diyen lafı güzaf bir tespitin sahibi olan insanoğlu, aslında eşyanın enerjisi olduğunu anladığı vakit, her eşyanın yeri yerli yerinde olacaktır. Ben mesela, ne idim ki şemsiye koydular adımı, hem madem adımla eşdeğer ise yerim ne işim vardı kapı kenarında?

Beni üretme fikrini veren Yaradan, ilham verdiği insana güneşten korumam amacıyla ilham vermiş. Tarihin farklı farklı zamanlarında, farklı nesneler ve malzemeler kullanarak güneş kovucu olarak kullanmışlar beni. Şems, güneşin bir diğer adı olduğundan mütevellit, koruduğum şeyin adıyla anılmışım. Sonralarda, yağmurdan korunmak için kullanılmışım fakat ismim hiç değişmemiş, dönüşmemiş. Ne yalan söyleyeyim bende değişmesini istemezdim adımın, çünkü ben birkaç malzemenin bir araya gelmesiyle işe yarayan bir alet halini bulmuş, hem de bu sessiz evde kısık sesle dinlenilen radyoda anlatılan "Şems" adındaki bir zat ile yarı adaş olmuştum. Evdekiler dinledikçe bende dinledim, dinlerken Şems'i bende sevdim. Hem, belli olmaz bir gün evden biri Konya sokaklarını aşıp giderse Şems'in türbesine benimle, insanoğlunun duymadığını duyar, işitmediği kadar seslenirim ona. Kim bilir...

Öte yandan, varlığımla alakalı tefekkür halimin devamı dahilinde, yağmur ve güneşten koruyan ben iken, beni ihtiyaç duydukları zamanlarda kullanırlarken, neden daimi bir korunma için beni ve içinde tüm işlevsel alemi koruyan, Allah'a sığınmazlar? Bedenî bir korunma gereksinimi, ruhani bir korunmadan daha mı gerekli? Sessiz ama dokunaklı sesleri olan bu evdeki insanlar, ruhlarını ne ile koruyorlardı acaba? Ruh sahibi olmayanlar ben, onları asla anlayamam belki evet ama görmek ve bilmek istiyordum, bu sorumun somut halini. Gözlemlerim beni doğru yola götürmeyebilirdi beni çünkü; korunması gereken şey gözle görülür bir madde değildi ve bu sebeple koruyan şey her ne ise o da görülen bir şey değildi. Tahminlerim ve izlemlerim arasındaki hasbihal bir müddet devam etmişti, taa ki o güne kadar. O gün, sorularım iki kez farklı biçimlerde cevaplanmıştı hemde. Evin annesi dışarı çıkmak için hazırlanıyordu. O ayna karşısında, ayna benim karşımda idi. Çeşitli kıyafetler giymiş, en sonunda da başını zümrüt yeşili bir eşarp ile örtmüştü derken sessiz evin dokunaklı sesi olan küçük kızı annesine sorular soruyordu. "Neden başörtü takıyorsun, sen hep böyle giyiniyorsun dışarı çıkarken, neden? "diye bir takım soruları ard arda getirdi. Gülümseyerek "ne güzel bir soru bu" diyen anne ardından devam etti. "Bak kızım, şu karşımdaki vestiyerde duran şemsiyeyi görüyor musun? Neden kullanırız ne işe yarar? Yağmur yağdığı zaman bizi ıslanmaktan korur, o olmadığı zaman ıslanırız ve bu hiç de hoşumuza gitmez. Bizi istemediğimiz bir duruma düşmekten korur yani. İşte başıma örttüğüm başörtü de tıpkı böyle. Belki bizi ıslanmaktan korumuyor fakat onun da bizi koruduğu farklı şeyler var.

Olumsuz ve kötü bakışlara maruz kalmamak, kötü enerjilerin odağı olmamak ve çok kıymetli olan bedenimizi bir inci misali muhafaza etmek gibi hünerleri var tesettürlü olmanın. Ardından devam etti... Ve biz kadınların korunması gerektiğini bilen Rabbimiz bize örtünmemizi emretti. Kendimizi korumak ve korunmak için, yine kendi iyiliğimiz için yani. Beni anladın mı kızım?" diye sonlandırdı cümlesini. Yeni bir şey keşfetmiş edası ile gözlerinin içi parlayan minik kız, "benim annem bir inci "diyerek yüksek sesle defa kez sözlerini tekrar ediyordu. Anlamış ve çok sevmişti bu konuyu belli ki. Sonra birlikte beni de yanlarına alarak sonbaharın, sanat eseri halindeki sokaklarında yürüdüler.

Evet, ikimiz de birer eşyaydık dışarıdan bakıldığında. Ben yağmur ve güneşten korurdum, o ise bir inciyi... Ne değerli! Madde halinde manevi bir kalkan olabilmek, her eşyaya da nasip olmaz sanırım. Kendimden yola çıktığım ve yolda kendimi bulduğum bir hâl ile benim ve sizlerin de karşınızda manzara olan incilere, selam olsun. Sevgilerimle…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (1)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Hatice Karagüzel
(21.11.2024 17:07 - #381)
Harika tespit muhteşem kaleminize sağlık
Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
(0) (0)

Diğer Yazıları

21
Kasım
15
Kasım
07
Kasım
31
Ekim
17
Ekim
08
Ekim
01
Ekim
17
Eylül
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.