İnsanlık öldü başımız da kalbimiz de sağ değil artık. Ebabil kuşları çoğalarak yarsa göğü, yine de sahibini bulmaz attıkları çakıl taşları. Bir mamut olmasına gerek yok artık düşmanın, korku vermek için vızıltısı yetiyor yeni çağın. Çakıl taşlarının bile sahibini bulmadığı şu dünyada, atılan her mermi, sıkılan her kurşun sahibi olmayacak birine denk geliyor. En çok bir şeyin sahibi olmayanlar, olamayanlar veya olmak istemeyenler yara alıyor bu savaştan. Gazi olsalar dahi, kapanmayacak yaraları olanlarla dönüyor dünya her an, yeni baştan.
Evet, karıncalar yaratıldı avuç içi kadar toprağı yurt edindi. İnsanoğlu yurt bilmedi, merhamet bilmedi, emek bilmedi. İstedi diye yıktı geçti. İstemesi yeterliydi. Güldürmediğiniz yüzlere, bir şeyler öğretme çabanız öyle komik, öyle ahmakça bir çabaydı ki, anlatan da dinleyen de memnun olmadı hiçbir zaman.
Bazı vedalar, sevgisizlikten değil çaresizliktendi. Veda edene kadarki süre içinde defa kez denenmiş yollar, bulunmuş çözümler ve sınanan sabırlar yerini yok olmaya bıraktı. Artık öyle yoktu ki hepsi, var mıyım acaba diye dönüp dönüp baktılar kendilerine. Mevsimsiz ekilen gül gibi, açmanı beklediler, hemde en köşede güneşsiz kalan sen iken. İhtiyaçların karşılanmadığı gibi, açmadığın için suçlu saydılar. Neden mi? O kavga çıksın istemediğin için. Halbuki o kavgalar çıkmalı ve o çiçek solmalıydı. Yaşadığımız çaresizlik, karşımızdaki insana değmiyorsa, önce kendimize olmalı kırgınlığımız.
Sevmekten mahçup olunur mu hiç? En çok da kendimize... Zehirli varlıklarla olan iletişiminizin kapanışını onlara bırakmayın nasılsa manipüle edilecek ve defa kez yapmış olduğunuz konuşmalara tekrar düşeceksiniz. Ve son olarak bu satırları okuyan güzel insan... Allah yorulduğunu biliyor, zorlandığını görüyor, bazen dayanamadığını görüyor ve sende şunu bilmelisin ki "Allah hiçbir kuluna gücünün yeteceğinden öte yük yüklemez” (Bakara,286)