"Kalp, Allah’ın mülküdür, göğsünde atınca senin mi sandın?" diye çok hoş bir sözü okuyarak başladım güne bugün.
Her yerin misafiri iken, "benim" dediğimiz her şeyde dâhi misafir iken, bize eşlik edenleri neden bizim sandık? Kim öğretti bize bu sahip olma duygusunu, kim doldurdu o kalbin içini misafir olanların sevgisiyle? Sâhi, dünya güneşli idi kim örttü bu havada üstümüzü ve gönlümüzü soğuk bir kış günü gibi?
Dünya üzerinde yaşayan canlılar arasındaki yerimizi akıl ile değil, âkil halimiz ile belirleyebiliriz. Halimiz üzere nereye doğru yol alıyorsak, hanemize o yazılıyor. Olduğumuz yer ve olmamız gerektiği yer arasındaki uzaklıkla orantılı olan hakikat noktası, bizi ya harekete geçirip "eşref-i mahlukat" yapar ya da aşağı çekip "esfel-i safilin" olarak görünmez kılar. Neredeyiz, neredesiniz, konum atın ey insanlık, zîra varlığıyla görünenlerden değilsiniz. Oysa ki görünmek için tüm teçhizatlara sahip bir yapıda yaratılmış, içinde yüzlerce canlı hücreyi taşıyıp hepsinin Esma'ları ile ayakta durabilen bir varlıksın sen.
Her organın dahi yolunu bulmuş ve kendi fıtrî özelliğine uygun bir Esma ile Rabbine tutunmuş iken, sen hala "benim bedenim, benim kararlarım" diye gaflet sözcüklerini mi zikredeceksin? Senin olan hiçbir şey yok ve sen sadece bu dünyadan gelip geçen, uğrayarak ilerleyen ama durmayan, deneyimleyen ve hala evine varamamış olan bir yolcusun, misafirsin. Seni bu dünyada ağırlayan canlı veya cansız her varlığı benim diyerek sahiplenmen, o varlıkların kendisine de hakaret değil midir? Onların suçu, seni hakkıyla ağırlamak mı, bu şımarıklık neyin nesi? Konuşanın dudak, işitenin kulak olduğunu sandın. Hiçbirini kelamın ait olduğu yer olarak görmedin. Geçici kelam etme görevini üstlenmiş birer varlık olarak saymadın, varlıktan bildin hikmeti, hiç mi hiç gerçeğe tutunmadın. Ve sen Ey yolcu, sen hala neredesin yerini bildir.
Bütün bu ahenk içerisinde hala göğsünün açılmadığı bir kapı var mıdır sence? Göğsün İslam’a açık iken, Rabbinden bir nur almış olmaman mümkün mü? Mülk senin içinde iken, "kün" denilmeyen bir varlık olman, mümkün mü?
Vesselam...