Yuvarlak olduğunu bilip, dümdüz bir alemde yaşıyormuş gibi düz mantık hayatların içinde sıkışan yolcudur insan...
Düz ve süregelen bir alem. Aynı yağmurla ıslanıyor, aynı rüzgarla savruluyoruz. Aynı türkülerle dertlenip, aynı şarkılarla neşeleniyoruz. Antidepresan olarak buluştuğumuz gökyüzü, aynı yerden gülümsüyor bize. Güneş! Kimseye küsmez o, “hadi yeniden” diye herkesi eşit şekilde kaldırır yerinden. Ve insan, sonsuz güzellikte olan bu bahçenin, imece usulü hizmet etmeye çalıştığı, eşrefi mahlukatıdır.
Konfor alanımızdan çıkmadıkça üremeyecek dünya dolusu iş ve üretme arzusu içinde koşturan zihinler, sizce bizi nereye sürükler? Debisi yüksek bu akarsuyun akıntısıyla yolumuz nerede son bulur? Kalbimizin ritmini duyunca mutlu olan kimdir? Buyurun cevaplar panosuna... Gün ağarmadan evvel uyanınca, uyanan evrene şahit olunca, güneşle randevu saatinde buluşunca adım atarsınız konfor alanını terk etmeye. Sizi sürükleyeceği yer, üretme masasının başıdır. Eee debi yüksek olunca, bu coşkuyla başlanılan işin de yolu kısa, sonu güzel olur. Bu güzelliği görüp de gülümseyen herkes, kalbinizin ritim sesinden mutlu olur. Ve siz, bütün bu güzelliklerin silsilesinin sebebini bilmezseniz, ertesi sabah randevu saatine geç kalırsınız.
Sebep nedir? Sebep, aslında kafamızda kurduğumuz, yüreğimizde içselleştirdiğimiz bir plase etkisidir. İnsanoğlunun sebebi de "okumaktır". Eğer öyle olmasaydı "İkra"kelamıyla başlayıp çoğalır mıydı dünya? Ve bir bardak su bile şifa olur muydu yaralarımıza.