Mevsimlerden ilkbahar, alabildiğine rengarenk.
Aylardan Haziran ama sanki Eylül'e denk...
Sardunyaların gölgesinde soluklanan minik bir uğur böceği gibi hissediyorum kendimi. Nasıl huzur doluyum, nasıl...
Donatılmış davet masaları gibi yüreğim. Ve sen, bu masadan nasıl oldu da aç kalktın? İçimde onlarca ben varken, nasıl başardın kötü yüzümü ortaya çıkarmayı? Zamanın akışına uyum sağlayan ruh hallerimden neden en berbat olanını seçtin? Kendi halinde akan bir dere iken neden yıkıcı bir sele çevirdin beni?
Neden? İşte aslında olan biten bu. İnsan ilişkilerindeki değişken davranışların ana sebebi bu. Maruz kaldığımız her muameleden sonra düşünmemiz gereken şey de bu. Benim sergilediğim davranış karşımdaki kalbin hangi kapısını çaldı? Aydınlanma dönemim olarak adlandırdığım 30 yaş sonrası bu şekilde düşünmeyi başarabilmiş olmanın vermiş olduğu mutluluk ve geç kalmışlık hissinin yanısıra, yazabilmenin yanında okuyabilmeyi de yeni öğreniyormuşum gibi hissettirdi. Ve daha net olmayı da öğrendim böylelikle.
Ben artık okuyabiliyorsam, beni de okusunlar istiyorum. Öyle ya, herkesin kendine methiyeler dizdiği bir zamanda yaşıyorsak, bunca övgüyü hak etmeli... Benim güzel yönlerimi ortaya çıkarabilen insanları seviyorum artık. Tek kriterim bu. Ben de karşımdakine açılan kapı hangisi ise, varsın o sorgulasın bundan sonra.
Benden bu kadar...