Hoşgeldin gül yüzlü misafir. Hoşgeldin, ipek bakışlı dostum. Hoşgeldin, gelişi hep güzel olan, bir avuç dolusu şeker tadında hep hoşa giden ağızlara bal çalan. Var olan herşeyin tek düze gelişine inat, hep mi farklı farklı kılıklara bürünüp gelir bir misafir. Bu kadar güzel gelebilmeyi sana kim öğretti? Kim, güzelliğini ibadet saydı, seni sayanı da sevabına kattı? İşte bu sebepten müsadenle, yaşandığın topraklarda yaralı 11 gönüle, senin yanında ayağının tozu, gönüllere ilaç olmak ümidiyle bende eşlik etmek istiyorum.
Hatay'daki Asiye teyzenin zeytinleriyle oruç açamıyorum belki ama zeytin taneleri gibi sıraladığı dua zincirine, gönülden Âmin diyebiliyor, eksik hissetmesin diye zeytinin en güzelini ben ona götürüyorum, sayende. Şanlıurfa'daki Mehmet amcanın kırmızı biberleri yemeğime renk katamıyor belki ama gönlünden çağrışım yapsın diye yaptığım kıpkırmızı Ramazan şerbetini ona ikram edebiliyorum, sayende…
Malatya'daki Hacı amcanın kayısı bahçesinde çiçekler açmış ama haberi yok çünkü; Hacı amca memleketinde yok. Göremediği kayısı çiçeklerinin yerini alamaz belki ama bir nebze gönlü mutmain olsun, memleketinin varlığını hissetsin diye analıkızlı köfteyi yapıp, evime misafir edebiliyorum sayende. Ve daha diğer 8 kentin ayrı ayrı hikayeleriyle hemhal olup, tıpkı Ramazan gibi onlar nerde ise oraya gelebiliyorum, senin sayende. Sana öyle borçluyum ki, sayende diye diye kaç insan tanıdım çok şükür.
Yaralarımızı el birliği ile sarabileceğimizin binbir yolundan biri olan en cömert kapı oruç, bu sene düşüncelerin ötesinde bir maneviyat ve anlam barındırıyor içinde. Ve inşallah biz bu maneviyatın da bu anlamın da içinde olup, varabiliriz her kapıya ve "Haydi İftar Vakti" diyebilir ve iftar olabiliriz o kapılardaki her yaraya…