Kalbimden birer parça olan her şeyi, kalbimi oluşturan tüm parçaları ve o parçaların aidiyetine layık olan herkesi, muhafaza edecek yer bulamazken, karşıma çıkan çiçek sepetine sığdırmaya karar verdim tüm sevdiklerimi.
Neden mi çiçek sepeti?
Çünkü; beni en yaralı yerimden çiçeklendirecek olan Rabbimdi. Yaralarımın yerinde mis kokulu çiçekler bitecekse eğer, yaramı da sevmem gerektiğini yine Rabbim gösterdi. Çaldığımda açılacağından kuşku duymadığım her kapı, kalbimin birer parçasını oluşturan kahramanlardı. Sesime ses veren her tını, huzur ırmağının kenarına serpilmiş papatyalardı. Canıma dert değil de can olan her insan, rızık bolluğu olarak kabul ettiğim dualarımın karşılığıydı.
Ve insan...
Çokça sevmenin aşığı olan birer kahramandı. Kendi hayatının kahramanı olamayan fakat başka hayatlara kahramanlık yapmaya çalışan, oyalandıkça oyalanan ve oyun oynamaktan hiç usanmayandı. Kirpiklerimin arasında yer ayırdığım ve damla olup akmasına müsaade ettiğim kişi bu sefer kardeşimdi. Aslında o hep, yüzündeki tebessümüyle kötülüklere duvar ören kişiydi. Aramızdaki kilometrelerce uzaklığın, kalbimizde olmamasına özen gösteren penceremdeki güvercindi.
O, hep gelendi…
Çağırsam da çağırmasam da bana hep geleceğini bildiğimdi. Hiç konuşmadan da anlaşılabileceğimi hissettiren, anlaşılmanın gölgesine oturabildiğim yerdi, yemyeşil çimen görünümlü pamuktan bir döşekti. Yanımda veya arkamda birileri olsun istediğimde, daha ben istemeden yanımda bittiğini ya da biteceğini bilmek, kendimi şanslı saydığım bir durum. Öyle ya, insan anlaşılmak istiyor, kalbi okunsun istiyor. Bir zamanlar ayağında sallayarak ninni söylediğin miniğin, seneler sonra hâlâ minik olarak kalsa bile sana kol kanat gereceğini görmek, koca bir sürpriz gibi.
Şimdi çok uzaklardasın.
Alıştığımız uzaklıktan daha uzak, daha başka bir gurbettesin. Kuş olup uçsam bile gelemem belki yanına. Bu sebeple artık kuş olmaya da gerek yok. Gurbetin kokusunun olduğu kanaatinde olan ben, senelerdir bunu soluyor olduğum halde şuan neden koklayamıyorum bilmiyorum? Aramızdaki gurbetin kokusunun geri gelmesini istiyorum, tıpkı senin ülke topraklarına geri gelmeni istediğim gibi. Az evvel demiştim ya miniktin ve hala miniksin. Minikler gurbetin kokusunu duyamaz, soluyamaz hüzün rüzgârının savurduğu kokuları. Bu sebeple belki bu açıdan beni anlayamazsın. İyisi mi sen, sana benzeyen her şeyden bir tutam bırak rüzgâra. Gurbetin kokusunu sürekli hatırlatan bir baş belası gibi, bunu da getirecektir ki zaten, kirpiklerimin arasında yer ayırdığım herkesi de o getirmişti bana...