Yenilenebilir ve temiz enerji kaynakları ile alakalı gün geçtikçe daha yoğun ve yenilikçi haberler duyuyoruz. Bu alana yönelik teknolojik geliştirmeler ve yatırımlar hızla büyüyor. Dönüşümü merkeze alan ülkelerin yönetimleri ve bu alanda çalışmalar yapan şirketler, kamuoyunu bilinçlendirme ve teşvik etmenin yanında, elde edecekleri ekonomik çıkarları da hesaba katarak iştahlarını artırıyorlar.
Enerji güvenliği, ülkelerin milli güvenlik unsurları arasında en önemli etken olarak kendisi gösteriyor. Enerji altyapısında; sürekliliği sağlamak, maliyeti düşürmek ve altyapının güvenliğini sağlamak çok önemli. Bu noktada, hızla tüketmekte olduğumuz fosil yakıtların çevresel etkileri yanında, kısıtlı ve pahalı olması da, gözleri, yenilenebilir ve uzun vadede daha ucuz olma potansiyeline sahip alternatiflere çeviriyor.
Güneş, rüzgâr, gel-git, jeotermal, hidrolik ve biyoenerji alternatifleri, fosil yakıtların yerine yeterli ve sürdürülebilir şekilde ikame edilebilecek seçenekler olarak sunuluyor. Ayrıca nükleer fisyon reaktörleri on yıllardır kullanılması rağmen, reaktörlerin yaşayabileceği talihsiz durumlarda telafi edilemez sonuçları olabileceğinden ve atıkların bertaraf edilmesi sorunları yüzünden nihai çözüm olamıyor.
Fosil yakıtların tüketilmesi neticesinde açığa çıkan zehirli atıklar toprağı, suyu ve havayı kirletmekte, canlı yaşamını tehdit etmektedir. Dünya’nın atmosferi, Güneş’ten gelen sıcaklığı hapsederek, sıcaklık dengesini sağlar. Atmosferde sıcaklığı tutulmasını sağlayan gazlara sera gazları denilmektedir. Fosil yakıtların kullanılması başta olmak üzere, insanlığın sanayi ve tarım faaliyetleri neticesinde açığa çıkan birçok gaz, atmosferdeki sera gazı miktarını artırarak, Dünya’nın ortalama sıcaklığı arttırmaktadır. Bu noktada karbon emisyonu veya karbon ayak izi terimleri ortaya konulmaktadır.
Karbon emisyonunu azaltmak, sera gazı salımını azaltarak, Dünya’nın daha fazla ısınmasını önlemeye yönelik faaliyetleri kapsar. Temiz enerjiden kasıt ise karbon emisyonu sıfır veya sıfıra yakın enerji demektir.
TEMİZ ENERJİ ÜRETMEK MÜMKÜN MÜ?
Yenilenebilir enerji kaynakları olan Güneş, rüzgâr ve su kaynaklarının kullanımı ve bunlardan enerji elde etme yatırımları maliyet ve performans açısından istenilen seviyeye ulaşmış değil. Örneğin; Güneş enerjisinden enerji elde etmek için kullandığımız fotovoltaik panelleri üretmenin de karbon ayak izi var. Güneş panellerinin imalatında açığa çıkan ve doğal olmayan bazı gazların sera etkisi, doğal gazlardan binlerce kat daha fazla ve üretim arttıkça bu emisyonun miktarı da katlanarak artacaktır.
Hidroelektrik santrallerin, sürdürülebilirliği ve son derece yüksek enerji potansiyeli mevcut. Buna rağmen, tüm dünyanın elektrik ihtiyacının sadece %15’ini karşılayabiliyorlar. Bu santraller için yapılması gereken barajların, yapım ve işletim maliyetleri çok yüksek. Ayrıca kuruldukları coğrafyaların ekosistemine ve dokusuna zarar vermektedirler. Üzerlerine kurulan nehirlerin de birçoğu sınırlar ötesi ulaştığı için çatışma ve sorunlara da sebep olabiliyorlar. Bu durum sürdürülebilir ve güvenli olmalarının önünde büyük bir engel oluşturuyor.
Alternatif enerji kaynaklarının en büyük handikabı, onlardan güç üretmek için kullanılan ekipman ve süreçlerin, alternatif enerji kullanmıyor olmasıdır. Örneğin; hidrojen gibi temiz ve alternatif yakıt ile çalışan bir otomobilin ihtiyacı olan hidrojenin üretimi için, otomobilin ihtiyaç duyduğu enerjiden daha fazla enerji harcanıyor.
Yenilenebilirlik ve sürdürülebilirlik konusunda en ideal alternatiflerden birisi olan rüzgar enerjisinden elektrik üretmek için kurulan rüzgar türbinlerinin, gövdeleri ve mekanizmalarının üretimi, nakliyesi ve bakımları için açığa çıkarılan karbon emisyonu, onların sıfır karbon kaynaklar olmasına engel oluyor.
Sonuç olarak, geleceğimizi kurtarma konusunda, temiz enerji alternatifleri tek başlarına çözüm olamazlar. Devletler, şirketler ve çevreci örgütler bile, sürekli enerji üretimine dikkatleri topluyorlar. Gerçekçi sebeplerden kaynaklı alternatif arayışlarından çıkar sağlama ve bu alana hâkim olma çabasındalar. Enerji tüketimi konusu ise genellikle görmezden geliniyor.
Asıl sorunumuz hızlı tüketim üzerine kurulu yaşam tarzımızdır. İsraf etmemek, paylaşmak ve açgözlü olmamak gerekiyor. Elektriği, suyu ve gıdayı sınırsız gibi kullanmak, zenginlik ve güç gösterisini tüketerek yapmak bizi felakete sürükleyen asıl etkendir. Tüketerek değil, kıymet bilerek yaşamak gerek.
Esen kalın.