Seydişehir’de son birkaç gündür yaşanan ve salgın olduğu düşünülen üzücü hadise üzerine birkaç kelam etmek isterim. Binlerce insanın Kurban Bayramı sonunda hastanelere sürüklenmesi, yaşadıkları acılar gerçekten üzücü ve telafi edilemez. Etkilenenlere geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Bu elim hadise ile alakalı suçlamalarda bulunmak veya hesap sormak gibi bir niyetim yok. Elimde mevzuyu izah edebilecek bir bilgi de yok. Bu konuda sorumluların ve halkın sorunlarına çözüm bulmak iddiasında olan siyasilerin harekete geçmesi gerekmektedir. Ben sadece toplumsal bir konu olan bu meselede iletişimin önemine dikkat çekmek istiyorum.
Yaşanan bu olay bize bazı konularda kitle iletişiminin önemini bir kez daha gösterdi. Bilgi kirliliği, dezenformasyon, bilinmezlik ve korku faktörleri hep bir ağızdan uğultu yaratarak, canı yanmış insanların acısını ve öfkesini artırdı.
Kriz anlarında insanların yetkililerden en büyük beklentisi çözüme dair bir çaba ve sağlıklı iletişimdir. Çözüm bulmak her zaman hızlı ve kolay olmasa da panik ve öfkenin kontrolü için sağlıklı iletişim kurulması elzemdir.
Halkın haber alma özgürlüğünün sigortası gazetecilerdir. Özellikle yerel basının güçlü ve bağımsız olması, halkın doğru bilgiye zamanında ve nitelikli şekilde erişebilmesinin sigortasıdır. Halkı öfke ve paniğe sürükleyecek dedikoduların önüne geçerek sağlıklı bilgi alabilmesi, sürecin yönetiminde çözüm kadar önemlidir.
Yerel basın ve yerel yayıncılık işleri ekonomik olarak sürdürülebilir değildir. Bunun yanı sıra güç mücadelesi, siyasi tarafgirlik ve yalnızlık üçgeninde öğütülmektedir. Bu kadar zor ve şanlı bir işi sürdürmeye çalışan gerçek yerel gazetecilere de teşekkür ederim.
Seydişehir’de salgına ne sebep olmuştur, ihmal var mıdır, sudan, havadan veya gıdadan mı olmuştur bilemem, ben bu süreçte yaşanan bilgilendirme eksikliğini ve vatandaşın düştüğü dedikodu karanlığını gözlemledim.
Can korkusu ve evlat korkusuna düşmüş binlerce insanın, belirsizliğin soğuk ellerine tutunmak zorunda kalması, yaşanan hadisenin etkisini olduğundan daha büyük hissettirmiştir.
Bu hissiyat ile kitlelerin devlet kurumlarına olan güveni zedelendi. Halk, gerçeğin gizlendiğini, adaletsizliğe uğradıklarını düşünmeye başladı. Şeffaf ve sürekli bir iletişim ve özellikle yerel basın üzerinden kurulabilecek sağlam bir etkileşim şifalı olabilirdi.
Teknolojik gelişmenin elimize yumurtladığı sosyal medya ve anlık iletişim araçları, hızın yanı sıra, kötülük imkanlarını, teyit edilmemiş bilgileri ve viral yayılma etkisini getirdi. Eskisinden daha şeffaf ve daha şefkatli bir iletişim diline ihtiyaç var.
Toplum sağlığının şifası doktorların elinde peki ya toplumun kalbinin ritmini neyin eline bırakacağız?