İbrahim SERT
Köşe Yazarı
İbrahim SERT
 

ŞERİAT İSTEMEK SUÇ MU? PEKİ YA İSTEMEMEK?

Fikir ve ifade özgürlüğü, T.C. Anayasasının 26/1 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinde düzenlenmiştir. ANAYASA MADDE 26. – Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. AİHS m.10 İfade Özgürlüğü - Herkes görüşlerini açıklama ve ifade özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Şeriat istemek de fikir ve ifade özgürlüğü kapsamına girer mi? Bir hukukçu olmadığım için, dünyada ve ülkemizde buna dair yapılmış hukuk içtihatları, emsal kararları bilme ve anlama imkanım yok. Bir önemi de yok. Zira bu mekanik şekilde işleyen bir düzenek değil, şartlara göre birbirinden farklı yaklaşımların sergilendiği, zıt kararların bile verilebildiği bir arena. Bu açıdan bakıldığı zaman şeriat istemenin suç olup olmayacağı, siyasal konjonktüre, kamuoyu tepkisine, zamana ve isteme şekline göre değişebiliyor. Fikir ve ifade özgürlüğü, doğası gereği müesses nizamı değiştirme, reforme etme veya yok etme talebi de içerebilir. Bu durumda, mevcut rejimin anayasal güçlerinin savunmaya geçmesi, yasal süreçler başlatmaları da normaldir. Dünyanın neresinde olursa olsun, bu durum değişmez. Değişen şey, müdahalenin başlayacağı noktanın ve müdahale dozunun belirlemesindedir. Bana göre, şiddet ve zorlama yapmadan, insanlara dini ve ideolojik görüşlerini, talep ettikleri siyasal ve hukuki düzeni vaaz etmenin suç olmaması gerekir. Toplanıp istişare etmek, insanları davet etmek, fikirlerini yaymaya çalışmak tek başına suç olmamalı. Ülkemizde, bu durumda en fazla mağdur ve şikayetçi olanlar, dindar(!) ve muhafazakar insanlardı. Bırakın şeriat istemeyi, inançları gereği oluşturdukları yaşam tarzı hor görülüyor, kamusal alanda en temel özgürlük standartları bile sağlanmıyordu. Bu baskı ve aşağılamanın oluşturduğu toplumsal reaksiyon sayesinde, siyasal ve sosyal değişimler yaşandı. Birkaç gün önce bir Youtube kanalında iki genç insan Şeriat konusunu tartıştılar. Bilinçli olarak isimleri yazmayarak, ne lehte ne de aleyhte bir etki bırakmak istemiyorum. Her ikisi de sosyal mecralar üzerinden yayın yapan ve toplumumuzun geneli tarafından marjinal sayılabilecek görüşleri savunan insanlar. Birisi şeriat’ı savunmak, diğeri de karşıt görüşleri savunmak için fikirlerini beyan etti. Program ilk yayınlandığında izledim. Savunulan fikirlerden bağımsız olarak, saygılı ve sakince konuşmaları hoşuma da gitmişti. Sonrasında ortalık karıştı. Şeriat karşıtı olan şahıs, İslam’ın temel kaynaklarından olan ve sahih kabul edilen hadis-i şeriflerden örnekler getirdi. Bu şekilde şeriat’ın çağ dışı olduğunu, bu çağda yaşatmanın mümkün olmayacağını savundu. Bunun dışında, özellikle tahkir, hakaret veya küfür ettiğini görmedim. Twitter mahkemesi bir anda hareketlendi, peygamberimize hakaret ettiği, dinimizi aşağıladığı iddiası ile bu şahsın tutuklanması gerektiği söylemi köpürtüldü. Bazı tipler, hakaret etmeye hatta ölümle tehdit etmeye bile başladı. Size fikir ile karşı duran birisine karşı dinini ve peygamberini savunmak için öldürmekle tehdit etmek, hakaret etmek ve devlet aygıtlarını göreve çağırmak ne kadar mertçe ve ne kadar insaflı. İslam'ın en temel kaynaklarını baz alarak cevap veren birisine karşı, ilim ile karşı durmak varken, küçük bir çocuk gibi mızmızlanmanın anlamı nedir. Siyasal ve hukuki düzenin, yani Anayasal düzenin değişmesini talep eden, şeriat isteyen taraf iken (yukarıda da belirttim bana göre bu da bir fikir ve ifade özgürlüğüdür) kendince şeriat düzenini çağdışı bulan ve bunu bizzat İslam’ın her tarafta kabul görmüş ortak kaynaklarından deliller getirerek ispatlamaya çalışan birisine karşı bel altına vurarak üstün gelmeye ve berteraf etmeye çalışmak ne insanlık ne de dindarlıktır. Eskiden şikayet ettikleri, din ve vicdan özgürlüğüne karşı bazı mihraklarca kılıç gibi kullanılan devlet gücünü bugün kendi ilimsizliklerini ve gayretsizlikleri örtbas etmek ve öfkelerini kusmak için kullanmak istemeleri de hiç hoş olmamıştır. Toplumda dindarlık azalarıyor, gençlerimiz ateist- deist oluyor diye şikayet ediliyor. Bunun sebebi sosyal medyada içerik üreten üç beş tane ateist- deist grup ve kendi kanalında agnostizm anlatan bu genç ise kusura bakmayın ama öfkeyi kendinize kusun, şapkayı önümüze koyup düşünmek lazım. Bizim veremediğimiz neyi veriyor, bizim doyuramadığımız hangi ilmi açlığı doyuruyor da bu böyle oluyor diye. Bugün bu genç adamı bir şekilde susturup yok etmek sorununuzu çözmeyecek, hatta kahramanlaştırarak arkasından yüzlercesinin çıkmasını sağlayacaksınız. Benzer bir linç kampanyası ile yurtdışına çıkmaya mecbur bırakılan İlahıyatçı, Tefsir hocası, Mustafa Öztürk zamanında “Bugün bana vurmanız, İnternet başında araştıran, okuyan ve ateist – deist propagandanın sorularına muhatap kalan gençlerinizi kurtarmayacak. Gelin bu çocukların sorularına, onları tatmin edecek cevaplar bulalım” demişti. Bu cevapları bulmak, bunun için kendi kozamızı yırtıp, köhneleşmiş, küflenmiş damarlarımızı temizlemek zor geliyor. Elbette insan kolay olana taliptir. Yüce yaradanın Beled suresinde bahsettiği “sarp yokuşa” talip olan yok. Kurumsal din anlayışı, düşünen beyinlerin ihtiyacını karşılamak, onları davet etmek derdinde değil, tek dert müesses nizamlarının devam etmesi. Talipleri azaldıkça öfke kusuyorlar ama Allah rızası için mücadele etmek, gönülleri kazanmak gayesi zor geliyor. Yüce yaratan, kudreti sonsuz, hikmetinden sual olunmaz Çalabım kendini savunmaktan aciz değildir. Onu savunmak iddiası ne kötü ve ne acınası bir bir iddiadır. Nefsimizi elinde tutan, her bir nefesimizi ikram eden Çalab dururken, Peygamberi savunmak iddiası ile güç ve imkan devşirmek ne yakışıksız bir iştir. Ne kötü bir öğrenci ki, boş kağıt veren arkadaşına hakaret ederek, öğretmenine saygısızlık yapıldığını iddia ediyor ve kendi tembelliğini ört bas etmeye çalışıyor. Esen kalın.   Son yatacağı yer bir iki avuç topraktan ibaret olan kişiye de ki: Sarayını, çardağını göklere kadar yüceltmeye ne hacet var? Feleğin evinden çık, oradan ekmek isteme. Bu zalim, nihayet konuğunu öldürür. Benim Kenan ayına benzeyen güzelim, Mısır saltanatı eline geçti, artık zindanı terketmenin tam vakti. Hâfız, şarap iç, rintlikte bulun, hoş ol. fakat başkaları gibi Kur‟an‟ı tezvir tuzağı yapma!   Hafız Divânı - Hafız Şirâzi (Abdülbaki Gölpınarlı)
Ekleme Tarihi: 20 Haziran 2024 - Perşembe

ŞERİAT İSTEMEK SUÇ MU? PEKİ YA İSTEMEMEK?

Fikir ve ifade özgürlüğü, T.C. Anayasasının 26/1 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesinde düzenlenmiştir.

ANAYASA MADDE 26. – Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.

AİHS m.10 İfade Özgürlüğü - Herkes görüşlerini açıklama ve ifade özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir.

Şeriat istemek de fikir ve ifade özgürlüğü kapsamına girer mi? Bir hukukçu olmadığım için, dünyada ve ülkemizde buna dair yapılmış hukuk içtihatları, emsal kararları bilme ve anlama imkanım yok. Bir önemi de yok. Zira bu mekanik şekilde işleyen bir düzenek değil, şartlara göre birbirinden farklı yaklaşımların sergilendiği, zıt kararların bile verilebildiği bir arena.

Bu açıdan bakıldığı zaman şeriat istemenin suç olup olmayacağı, siyasal konjonktüre, kamuoyu tepkisine, zamana ve isteme şekline göre değişebiliyor.

Fikir ve ifade özgürlüğü, doğası gereği müesses nizamı değiştirme, reforme etme veya yok etme talebi de içerebilir. Bu durumda, mevcut rejimin anayasal güçlerinin savunmaya geçmesi, yasal süreçler başlatmaları da normaldir. Dünyanın neresinde olursa olsun, bu durum değişmez. Değişen şey, müdahalenin başlayacağı noktanın ve müdahale dozunun belirlemesindedir.

Bana göre, şiddet ve zorlama yapmadan, insanlara dini ve ideolojik görüşlerini, talep ettikleri siyasal ve hukuki düzeni vaaz etmenin suç olmaması gerekir. Toplanıp istişare etmek, insanları davet etmek, fikirlerini yaymaya çalışmak tek başına suç olmamalı.

Ülkemizde, bu durumda en fazla mağdur ve şikayetçi olanlar, dindar(!) ve muhafazakar insanlardı. Bırakın şeriat istemeyi, inançları gereği oluşturdukları yaşam tarzı hor görülüyor, kamusal alanda en temel özgürlük standartları bile sağlanmıyordu. Bu baskı ve aşağılamanın oluşturduğu toplumsal reaksiyon sayesinde, siyasal ve sosyal değişimler yaşandı.

Birkaç gün önce bir Youtube kanalında iki genç insan Şeriat konusunu tartıştılar. Bilinçli olarak isimleri yazmayarak, ne lehte ne de aleyhte bir etki bırakmak istemiyorum. Her ikisi de sosyal mecralar üzerinden yayın yapan ve toplumumuzun geneli tarafından marjinal sayılabilecek görüşleri savunan insanlar. Birisi şeriat’ı savunmak, diğeri de karşıt görüşleri savunmak için fikirlerini beyan etti. Program ilk yayınlandığında izledim. Savunulan fikirlerden bağımsız olarak, saygılı ve sakince konuşmaları hoşuma da gitmişti. Sonrasında ortalık karıştı.

Şeriat karşıtı olan şahıs, İslam’ın temel kaynaklarından olan ve sahih kabul edilen hadis-i şeriflerden örnekler getirdi. Bu şekilde şeriat’ın çağ dışı olduğunu, bu çağda yaşatmanın mümkün olmayacağını savundu. Bunun dışında, özellikle tahkir, hakaret veya küfür ettiğini görmedim.

Twitter mahkemesi bir anda hareketlendi, peygamberimize hakaret ettiği, dinimizi aşağıladığı iddiası ile bu şahsın tutuklanması gerektiği söylemi köpürtüldü. Bazı tipler, hakaret etmeye hatta ölümle tehdit etmeye bile başladı.

Size fikir ile karşı duran birisine karşı dinini ve peygamberini savunmak için öldürmekle tehdit etmek, hakaret etmek ve devlet aygıtlarını göreve çağırmak ne kadar mertçe ve ne kadar insaflı. İslam'ın en temel kaynaklarını baz alarak cevap veren birisine karşı, ilim ile karşı durmak varken, küçük bir çocuk gibi mızmızlanmanın anlamı nedir.

Siyasal ve hukuki düzenin, yani Anayasal düzenin değişmesini talep eden, şeriat isteyen taraf iken (yukarıda da belirttim bana göre bu da bir fikir ve ifade özgürlüğüdür) kendince şeriat düzenini çağdışı bulan ve bunu bizzat İslam’ın her tarafta kabul görmüş ortak kaynaklarından deliller getirerek ispatlamaya çalışan birisine karşı bel altına vurarak üstün gelmeye ve berteraf etmeye çalışmak ne insanlık ne de dindarlıktır.

Eskiden şikayet ettikleri, din ve vicdan özgürlüğüne karşı bazı mihraklarca kılıç gibi kullanılan devlet gücünü bugün kendi ilimsizliklerini ve gayretsizlikleri örtbas etmek ve öfkelerini kusmak için kullanmak istemeleri de hiç hoş olmamıştır.

Toplumda dindarlık azalarıyor, gençlerimiz ateist- deist oluyor diye şikayet ediliyor. Bunun sebebi sosyal medyada içerik üreten üç beş tane ateist- deist grup ve kendi kanalında agnostizm anlatan bu genç ise kusura bakmayın ama öfkeyi kendinize kusun, şapkayı önümüze koyup

düşünmek lazım. Bizim veremediğimiz neyi veriyor, bizim doyuramadığımız hangi ilmi açlığı doyuruyor da bu böyle oluyor diye.

Bugün bu genç adamı bir şekilde susturup yok etmek sorununuzu çözmeyecek, hatta kahramanlaştırarak arkasından yüzlercesinin çıkmasını sağlayacaksınız.

Benzer bir linç kampanyası ile yurtdışına çıkmaya mecbur bırakılan İlahıyatçı, Tefsir hocası, Mustafa Öztürk zamanında “Bugün bana vurmanız, İnternet başında araştıran, okuyan ve ateist – deist propagandanın sorularına muhatap kalan gençlerinizi kurtarmayacak. Gelin bu çocukların sorularına, onları tatmin edecek cevaplar bulalım” demişti.

Bu cevapları bulmak, bunun için kendi kozamızı yırtıp, köhneleşmiş, küflenmiş damarlarımızı temizlemek zor geliyor. Elbette insan kolay olana taliptir. Yüce yaradanın Beled suresinde bahsettiği “sarp yokuşa” talip olan yok.

Kurumsal din anlayışı, düşünen beyinlerin ihtiyacını karşılamak, onları davet etmek derdinde değil, tek dert müesses nizamlarının devam etmesi. Talipleri azaldıkça öfke kusuyorlar ama Allah rızası için mücadele etmek, gönülleri kazanmak gayesi zor geliyor.

Yüce yaratan, kudreti sonsuz, hikmetinden sual olunmaz Çalabım kendini savunmaktan aciz değildir. Onu savunmak iddiası ne kötü ve ne acınası bir bir iddiadır. Nefsimizi elinde tutan, her bir nefesimizi ikram eden Çalab dururken, Peygamberi savunmak iddiası ile güç ve imkan devşirmek ne yakışıksız bir iştir. Ne kötü bir öğrenci ki, boş kağıt veren arkadaşına hakaret ederek, öğretmenine saygısızlık yapıldığını iddia ediyor ve kendi tembelliğini ört bas etmeye çalışıyor.

Esen kalın.

 

Son yatacağı yer bir iki avuç topraktan ibaret olan kişiye

de ki: Sarayını, çardağını göklere kadar yüceltmeye ne

hacet var?

Feleğin evinden çık, oradan ekmek isteme. Bu zalim,

nihayet konuğunu öldürür.

Benim Kenan ayına benzeyen güzelim, Mısır saltanatı

eline geçti, artık zindanı terketmenin tam vakti.

Hâfız, şarap iç, rintlikte bulun, hoş ol. fakat başkaları

gibi Kur‟an‟ı tezvir tuzağı yapma!

 

Hafız Divânı - Hafız Şirâzi (Abdülbaki Gölpınarlı)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seydisehirinsesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.