Ayaklarının bastığı yerde duruşun, başını yasladığın yerde kalbin vardır. Ellerinin değdiği her yer, imzanı attığın hafızandır. Gözlerin, çok akıllı bir makine olduğundan dolayı her şeye bakan ama sadece istediğini görendir. Ve sen, yeteneğiyle üretmeden duramayan insan! Ressamlığın sadece gökyüzündeki sayfalara layık.
Yollar hep uzun, yaşadığın sürece asla kolay yürümeyeceksin. Yorulsan da bıksan da farkında olmadan kendini hep yürürken bulacaksın. Tek bir fark göreceksin bakacaksın ki kimi kendi çizdiği yolda yürüyor, menzili belli. Kimi de önüne gelen yolda yürüyor sırf "yaşıyor" desinler diye.
Büyük üstad Doğan Cüceloğlu'nun çok kıymetli bir sözü var. "Makam, mevki, rütbe, ünvan; bunların hepsi cekettir. Ceketi asar bir yere gideriz. Arkamızda sadece insanlığımız kalır." Aidiyet duygusuna fazla kapıldığım anlarda aklıma gelen ve durmamı sağlayan bir söz, dünyaya daha az anlam yüklemem gerektiğini öğretti bana.
Her insan dünyaya bir sebepten dolayı gelmiştir. Herkese farklı bir misyon yüklenmiş, fıtratına ve yeteneğine göre yol alması gerektiği idrak ettirilmiş ve dünya denen oyun parkına gözlemlenmek sureti ile bırakılmıştır. "Yaşayıp gideceğiz işte", diye düşünenler oyununu oynayıp yorulunca olduğu yerde uyuyakalan bir çocuk gibidir. "Yaşayıp, hep yaşayacak şeyler bırakacağız" diyenler ise, oyun oynarken parkın keyfini çıkarmış, arkadaşlarına da kendine de güzel anılar bırakmış, paylaşmış, sevmiş, gülmüş, enerjisini seve seve sarf etmiş ve annesi onu çağırdığı zaman mutmain bir hal ile eve dönmüş bir çocuktur.
Bakış açımıza göre renk alan bu sonsuzluk mavisi gökyüzünde "Ne bırakabilirim, ne bırakabildim?", davasında olan her insana, her yüreğe iki çift söz ile nokta koymak isterim. Bu gök baktıkça bakılası halde ise, sebebi sizsiniz ve siz Sonsuz'un melekleri iyiki varsınız. Bıraktığınız gökyüzünü görebilelim, anlayabilelim, seyredebilelim diye açtıkça açsın bizi Yaradan. Amin…