Konya’mız eksi dereceleri görüp kar ne zaman yağacak diye merakla beklerken dünyanın diğer yarımküresinde insanlar yaz mevsimini yaşıyorlar. Yaz mevsimini yaşayan ülkeler hangileri diye sorsak eskiden bir müddet düşünülürdü. Ama şimdi cevap biraz daha çabuk verilebilir; Elbette ki Güney Afrika.
Afrika’nın güney ucundaki bu ülke İsrail’e karşı Uluslar arası Lahey Adalet Divanında dava açtı. Davanın konusunu ise Gazze’de yapılmakta olan soykırım ve buna dünyanın aciz sessizliği oluşturdu. Lahey Adalet Divanına açılan dava tüm dünyanın dikkatini önce Hollanda’ya sonra da davacı taraf olan Güney Afrika’ya çevirdi. Adalet Divanı İsrail’e soykırımı engellemek için tedbir al kararı çıktı. Filistin tarafına ise elindeki esirleri bırak kararları çıktı. Sonuç ne olursa olsun İsrail’in soykırımcı hukukun kaydına geçmiş oldu. Güney Afrika’nın davadaki delillerinin Türkiye kaynaklı olduğu biliniyor. Bu şekilde adalet yolunda çorbada bizim de tuzumuz oldu. Peki bu Güney Afrika neresi ve bizim bu ülkede tarihte nasıl ilişkilerimiz oldu bu sorunun cevabını arayalım.
Ülkenin, Avrupalı sömürgeciler gelmeden önceki halkı yerli kabilelerdir. İlk defa 1648 yılında Hollandalıların gelip yerleştiği bu coğrafya zamanla sömürgecilerin iştahını kabartmaya başlamıştı. İngilizler, Fransızlar ve Hollandalılar bu üç sömürgeci sadece kendileri gelmemişlerdi. Sömürdükleri coğrafyalardan binlerce insanı da beraberlerinde getirdiler. Yerli halk siyahî olup sonradan gelen Avrupalılar ve onların getirdikleri Asyalılar ile birlikte Afrika’nın en karışık ülkelerinden biri olmuştur. Ülkede beyaz Avrupalının tahakküm ve ırkçılığı en yüksek düzeydeydi. Resmi dil İngilizce olup tüm halkların bu dille anlaştığı varsayılsa da yerli halkın yok sayılması yüzünden ülkede krizler hiç bitmemiştir. 1994 yılında Nelson Mandela liderliğinde çoğunluğu oluşturan yerliler kendi devletlerini idare etmeye başladılar. Ülkenin belli bölgelerinde çoğunluğunu Asyalıların oluşturduğu Müslüman grubu da vardır. Bu grubun hilafet merkezi olan İstanbul ile çeşitli ilişkileri de olmuştur.
Güney Afrika Müslümanları ne kadar azınlık olsalar bile o günün şartlarında hami olarak gördükleri Devlet-i Ali Osman’dan yardım istediler. Yardımın niteliği din eğitimini doğru alabilmekti. Osmanlı Devleti de buraya Ebu Bekir Efendiyi atadı. Ebu Bekir Efendi Doğu Anadolu medreselerinde yetişen bir âlimdir. 1863 yılında bölgeye varmıştı. Bölgedeki Müslümanların inanç durumları başta olmak üzere ihtiyaç duydukları alanlarda dini destek sundu. Tebliğ faaliyeti yaptı. Bölge Müslümanları arasında ihtilaf sebebi olan meseleleri halletmeye çalıştı. Yerel dillerde ve Felemenkçe eserler yazdı. Bölge halkından evlilik yaptı. 1880 yılında vefat etti. Kabri orada olup ailesi devam etmektedir.
Dünya üzerinde İslamın olmadığı ve ecdadın ayak basmadığı hiçbir yer yoktur. Güney Afrika gibi bir ülke, muhtemelen tarihinde kendisine eziyet eden sömürgecilerin şubesi olan İsrail’e hukuken de olsa dur diyebilmek için bu yola çıkmıştır. Ez cümle bir sonuç elde etmiştir. Bu yolda atılan adımların öncüsü olmuştur. Devamını bekliyoruz.
Selam ve dua ile..