Gözlerini açtığında uyandığın yer tam olarak sensin.
Araladığın kapının ardında göreceğin şey sensin.
Çalan telefonu açtığında duyduğun ses, senin sesin.
Camı açıp akciğerlerine doldurduğun havanın içinde de sen varsın. Hayat silsilesinde dönen çarkların gücü sana ait ve işte bu yüzden eşref-i mahlukatsın.
Alemdeki her zerrede varsan şayet, senin varlığının tekamül ettiği şey, uyurken uyandırdığın ruh nedir? Sürgün alemine gelirken ne umdun, ne buldun? Bu aleme geliş amacın da tekamül etmek değil miydi? Ve sen, sorumlu olduklarını nerden nereye getirebildin?
Sürgüne attığın adımı sürgünle mi devam ettirdin? İmtihan denen şey işte tam da burada başlıyor. Herşey sen isen, sen neredesin? Boyutlar arası ne kadar uzak olursa olsun, varlığın başlangıcından bu yana canlı olan her şey, tekamül etmek zorundadır. Öyle olmasa idi, insanlık ilerlemez, hayat olduğu yerde sayar, pek de cazibesi kalmazdı dünyanın. Değişmek ve değiştirmek zorunda olduğumuzu ve bunun fıtratımızda, hayatımızın her evresinde olması gerektiğini alemin tekamül etmesinden anlayabiliriz.
Çünkü; insan, alemi cihan, yeryüzü insanın kalbidir ve bu sebeple baktıkça huzur buluruz. Tekamül olgusunun büyük insanlarda, dünyanın ve dönemin seyrini değiştiren insanlarda ve faydalı hizmet istikametinde olanlarda var olması ve iyiki de var olmuş olması da Rabbimizin bize yardımlarından biridir. Bu sebeple, iyiki bir su damlası olarak kalmadık, tekâmül ettik ve ete kemiğe bürünen, bir eşi daha olmayan, keşfedilmeyi bekleyen biricik birer alem olduk.
Bize tekamülün en hayırlısı, en güzelini nasip eden Rabbimize şükür ve hamd olsun. Daha güzeli olamazdı, olmazdı.
Vesselam…