Bulunduğum hal üzere, polis telsizinden yankılanan çağrı misali, minimalist ve sade bir durum ve duygu hali ile herkese merhaba.
Ergen dönemimin ergen ruh hali ile düşündüğüm ve aklımı kurcalayan sorulardan birini cevaplamamış olmalıyım ki, sorgu alanımda tekrar çimlendi bu düşünce. Öte yandan da düşüncelerimin üzerini kapatan değil, sulayıp besleyen bir yönümü da fark etmiş oldum.
Ah ne güzelsin, güzeli gösteren Rabbim, yine gösterdin. Kurmaca bir hayatın ya da kurmaca düşüncelerin içinde kayıtlara geçmesini istediğimiz ne olabilir ki? Ya da fotokopi makinesi gibi olmayı böbürlenerek anlatan, talihsizliğinin farkında bile olmayan biri, eline kalem alsa ne olur ki? Yalnız bir başı okşamamış, bir çiçeği sulamamış, bir evlat veya canlı olan herhangi bir şeyi yetiştirmemiş olanın dünyası ne ile mutmain olabilir ki? Dünya denen aleme vardığımız günden beri, kaderimize yön vermemize müsaade eden Rabbimizin de izniyle müellif olanların sayesinde ilerleyebilmiş, başarabilmiş bu günlere kadar gelebilmişiz.
Mesela Beethoven...
O, müthiş bestelerin, sesten kalbe dökülen hislerin tercümanı bir müzik müellifi. Hezarfen Ahmed Çelebi... Göklerde bulduğu ne ise, onu gökyüzüne meftun eden de kavuşma hayali ile yaptığı kanatlarla uçabilmesi de, uçmanın müellifi yaptı onu. Ve sen, kıymetli kardeşim.. Bu kısmı sana ayırdım, neyin müellifisin ve bu dünyadan ayrıldıktan sonra dahi neyin müellifi olarak anılmak istersin? Haydi doldur satırları ve sımsıkı tutun bu sözlere. Neyin müellifi olarak anlattıysan kendini, bil ki söz uçsa da yazı kalacak ve sen, yazdığın daha doğrusu yazmayı seçtiğin için, bir müellif olarak yâd edilip, anılacaksın.
En kalbi sevgilerimle…