Bağlılık denen şey, geçmişle kopmayan bir ip, geleceğe aralanan bir kapı gibi. Bağlılık, neye gönül verildiyse ondan kalanın yer etmesi demek. Ve bağlılık, belki de hiç yüklemediğimiz anlamları içinde barındıran, matruşka misali iç içe geçmiş duygulardır.
Bir duygu ne kadar güzelse zıttı olan şey de bir o kadar çirkindir. Genel geçer bir kural olmasa da, bağlılığın darbe aldığında dönüştüğü şey nefret ve hasettir. Bir insana veya canlıya yüklediğimiz anlam bir zamanlar ne ise, şimdiki zamanın da içimize yansıyan duyguları aynı olmak zorunda değil. Çünkü yaşanmışlık, duygu değişimleri ve sebepler insanı alaşağı edebilen şeylerdir.
Evet, bağlılığın mevcudiyetinde hakkını veremediğimiz ya da karşılığını veremediğimiz duygular olabilir ama nankörlük denen zehirli varlığa yüz vermişsek eğer, biz kıskançlığa göz kırpan baştan kaybeden bir adayız. Evet, kıskançlık. Nereden çıktı, bağlılıktan buraya nasıl evirildi duygularımız diye sormayın, az evvel de söylediğim gibi duygular matruşka gibidir ve iç içe gizlenir. Bağlılık ve sevgi ile başladığınız yolda, saygı ve mesafe olmadığı sürece sonunun nefret ve kıskançlık olması çok büyük bir ihtimaldir. Ya da belki sevildiğinizi düşündüğünüz kişi veya kişiler aslında sadece onlara "evet” dediğiniz için seviyordur sizi.
İnsani tüm ilişkiler bir alışveriş gibidir, öyle de olmak zorundadır ki devamlılığı olsun, kalıcı olsun, ilişkiler sürsün. Öyle ise düşünelim, alıcı veya satıcı olduğumuz tüm hallerimizin sonu ne oldu?