Seslerin birbiriyle yarıştığı bir günden daha merhaba...! Sesler, sadece duyulmak için çıkarılan bir gürültü gibi. Sesler, amaçsız ve maksatsız nefes israfı gibi. Kafa yoran ve iç sıkan olmaktan başka hiçbir amaca hizmet etmiyor gibi. Kendi anlamından sıyrılmış da cehenneme yol alan bir günahkâr gibi.
Ve insanoğlu, bir güzelliği daha öldürmüş gibi... Kuytulardan kurtardığım halat ile beni boğmaya çalışanların olduğu, doğrudur. Aynı yolda yürüdüğümüz halde sırf ona benzemiyorum diye itildiğim de doğrudur. Doğrularıma bile göz diken, onları benden alıp yerine başka şeyler koymaya çalışanların varlığı da doğru. Peki ya, ne önemi kaldı? Doğru yolda, yanlış olmaya ikna olduk sonunda. İnsanlari, beslediği muhabbet kuşu gibi görenlerle, insana kendisini suçlu gibi hissettirenlerle, görmezden gelerek kişiyi yok sayanlarla, elindeki ekmeğini aldıkları için tepki vermeni yanlış adlandıranlarla ve her daim mutlaka bir yolunu bulup da mağdur rolünü üstlenenlerle vedalaşma vakti çoktan gelmiş de geçiyor.
Çıkarlarına her türlü kulpu takıp istediği şekle koyduktan sonra, bana sunulmasına ve buna razı olmadığımda suçlu ilan edilmeye elveda artık. Kafamı karıştırmak için harcadıkları özel çabaların birazını, kendi kişisel gelişimlerine ayırmış olmadıkları için yine beni suçlu gösterenlere de, görüşmemek dilegimle el sallıyorum.
Biliyorum bu sadece benim iç sesim değil. Bir çoğumuz bu şekilde düşünüyoruz ve hissediyoruz. Bu sebeple iç seslerimizin toplamını yazıya dökme gereği duydum. Çünkü; artık sesin ses olmaktan çıkması gerekiyor ki anlamına kavuşsun. Ve son olarak. Saat 7'de buluşacağımıza dair konuşup randevu veren ya da verenler...! Bendeki algı değişti, zaman ve mekân değişti, duygularım ve kalbim değişti, gülüşüm ve ağlayışım değişti, sevdiklerim ve sevmediklerim yer degistirdi. İşte tam da bu sebeple, canım öyle istediği için o randevuya gelmeyeceğim.
Ziraa, bendeki saat bir daha hiç 7'ye varmayacak...